Değirmen-çingene topluluğu değirmen kenarına
kurulma-değirmencinin köy güzeli kızı ama bir kolu yok-atmaca ona âşık
olma-halsizleşme-kızda onu sevme-ama kendinden utanma-kızsa alınır sevse acır
zanneder-atmaca ahenk verme-orda kolunu kestirme -işte bu aşk
Kurtarılamayan şaheser-şairin biri kızın birine âşık
olur. Ancak kız kendisinin aşılamayacak derecede bir bilge olmasını ister. Şair
her defasında bilgisine bilgi katar ve yazdığı kitabı kadına gönderir. Ancak
kadın için bu yeterli değildir. Şair çöllere gider ve buzlara çıkar, dağları
ormanları inceler yıllar boyunca. En sonunda da öyle bir bilgeliğe ulaşır ki
neredeyse tanrı ile bütünleşmiştir. Yazdığı kitabı kadına yollar. Kadın
büyülenmiştir. Artık kendini adama layık görür. Ancak adamın kendisi de yazdığı
kitaptan büyülenmiştir. O derece ki kadının sesini duyamaz bile. Bunu anlayan
kadın kitabın ikisinin arasına gireceğini bildiğinden onu yok etmek ister.
Ateşe atar. Bunu gören adam kadını öldürür ama kitapta alevler arasında
kaybolmuştur.
Kırlangıçlar-dişi kırlangıcın biri söğüt dalına
konup tek başına orada oturur. Bunu gören erkek bir kırlangıç da onun yanına
konar. Başta teklifsizce konuşur, dişi kırlangıç buna tepki verdikten sonra
kibar konuşmaya devam eder. Derken ikisi birbirine ısınmıştır. Kendilerinin
diğerlerinden ne kadar farklı olduklarını anlatır. Ve artık her gün buluşurlar.
Birbirlerinden ayrılmak istemezler ama bunu itiraf edemezler. Derken göç vakti
gelir, tam erkek yuva kurmaları gerektiğini söyleyecekken sert rüzgârlar çıkar
ve artık göçmeleri gerekmektedir. Böylece ayrılıp bir daha birbirlerini
göremezler.
Viyolonsel-bir grup gezgin bir kabileye uğrar.
Kabilenin uzak bir köşesinde adamın biri viyolonsel çalar. Gezginler bu adamı
çok merak eder ve hakkında türlü türlü yorumlar yapar, adam bir kaza sonucu
oraya düşmüştür ve karısı da orada ölmüş kendisi de oradan ayrılmak
istememektedir bunun dışında gezginler hiç bir şey öğrenemedi. Âmâ gerçek şu ki
bu genç adam eskiden yalı bir yerde yaşardı. Çok yakışıklığı olduğu için
kadınların ilgisini çekerdi. Ama adam nişanlıydı üstelik de nişanlısı da dünya
güzeliydi. Kadın nişanlısı yanında değilken nişanlısının yokluğundan viyolonsel
çalarak teselli bulurdu. Adeta nişanlısının sözlerini viyolonselde titretirdi.
Adam ise onun viyolonsele tutkusunu kıskanır gibi olduğundan onu çalmayı
bırakmasını söylerdi. Kadın ise çalmayı bırakacağını ve eğer bir gün ondan önce
ölürse kendisinin mezarı başında sürekli viyolonsel çalmasını istedi. Günlerden
bir gün çiftimiz deniz yolculuğuna çıkar. Ama fırtına çıkmıştır ve gemi
savrulur en sonunda da kendilerini Afrika’nın ücra bir köyünde bulurlar. Aynı
zamanda evlenmişlerdir. Gel zaman git zaman adam viyolonsel çalmayı da
öğrenmiştir. Tam en sevdiği şarkıyı karısına çalacaktır ki kadın ölüverir. O
günden beri de adam onun yanı başında ona viyolonsel çalar.
Birdenbire sönen kandilin hikâyesi-adamın biri
yürüyüşe çıkmıştır. Yürüyüşten dönerken taş kalenin biri gözüne çarpar. Oraya
gider. Orada korkunç siluetli zayıf bir adam görür, korkar. Adam ise “birdenbire
sönen kandilin hikâyesini bilir misin” diye tekrarlar durur. Onu bir kadın
iskeletinin olduğu bölüme getirir. Ve orada görünüşte bu iskeletin yazmış
olduğu ama bitiremediği yazıları okumaya başlar. Zamanın birin de bu yerde
kandiller hiç bir sebep yokken sönmeye yüz tutarmış. Her ne kadar araştırılıp
edilirse de bunun sebebini bulamaz. Üstelik bu yazdığı da bitmeden birden
ölüverir. Bizim adamımız da hayret içinde kalıverir ve bunun sebebini
anlayamaz. Üstelik de bunları yazan kişinin soyundan gelenler de birden ölmeye mahkûm
olmuşlardır.
Bir delikanlının hikâyesi-adamın biri bir
yerde yapayalnız kitaplarıyla yaşar. Kitaplar adeta onun için ruhsal boşluğunu
tamamlayan şeylerdir. Öyle ki kitaplar onun için zevce konumunda bile tasvir
edilir. Aynı zamanda bu adam kadın eksikliğini en derinden hisseder. Bir gün
sokağa çıkar ve zorlayarak kızın birini evine götürür. Evin içine de girer
girmez kızı deli gibi öpmeye başlar. Kız haliyle korkar, ürker. Adam ise onun
bu korkusuna anlam veremez başta. İşleri kestirmeden sevdiğini söyler. Ama adam
en sonunda kadının ki -bu 15 yaşındaki bir kızdır- gerçekten harap olurcasına
ağladığını anlar ve ona yumuşak davranır. Ve ikisi yakınlaşır ve buluşmak için
söz verirler. Çıkarken de kız birden adamı deli gibi öpüp öyle uzaklaşır.
Bir gemicinin hikâyesi-gemide çalışan genç miçolardan
biri tüm işi kendilerinin yapıp kaptanın keyfine bakmasını kendine yediremez.
Çalışanların tüm işi yapıp sadece bakla yediğini, kaptanın ise hiç bir iş
yapmayıp en güzel yemekleri yediğini ve en iyi içecekleri içtiğini yayar
etrafa. Adeta bir isyan havası başlatmıştır. Öyle ki geminin işlerliği durmak
üzeredir. Böylece kaptan pes eder ve onlara da iyi yiyecek ayırır. Ama bizim
miço ilk limanda gemiden atılır.
Bir orman hikâyesi-şirketin biri ormanlık arazileri
yok edip orada tesisler kurmakta. Yakınlardaki bir köy için ise orman büyük bir
anlam ifade etmekte. Böylece şirket ve köylüler arasında bir çatışma çıkmakta. .
Kazlar-kadının birinin kocası hiç yoktan küçük
bir sebepten hapse girer. Kadın tek başına kalır çocuklarıyla. Zor geçinirler.
Ayrıca kan davasından kadının erkek yakını pek kalmamıştır. Kocasının hapiste
koğuşu çok kötüdür bu yüzden de kocası yerini değiştirmek ister. Ama önce tabi
rüşvet yedirmek lazımdır. Koca kadına haber verir ve köyden kazlarının
getirilmesini ister. Ama kadının elinde kazları da kalmamıştır ta ki sağdan
soldan bir kaz getirip hapis müdürüne kadar getirir. Ancak kendisi kazları
teslim ettikten sonra kocasına ne olduğu yine de bilinmez.
Bir firar-jandarmalar bir soygun olayında hiç de
alakası olmayan birini yakalayıp suçlarlar. Adamcağız ne dese de jandarmalar
inanmaz, onu o kadar döverler ki adamcağız hiç yapmadığı bu şeyi kabul eder.
Ama jandarmalar bununla da kalmaz bu defa soyduğu malların nerede olduğunu
öğrenmek için bir güzel pataklarlar onu. Bu adam ise durumdan kurtulmak için
köyündeki bir adamın ismini verir. Tabi ki bu adamın da soygundan haberi
yoktur. Derken bu adam birden jandarmaların elinden kaçmaya çalışır ama nafile
jandarmalar onu bir vuruşta yere sererler. Adamın son sözü de ismini verdiği
adamın da aslında soygunla hiç bir ilgisinin olmadığıdır.
KANAL
Dedem köylü Mehmet ile zağar Mehmet çocukluk arkadaşı olup birbirlerinin
dostudurlar. Toprakları da yan yanadır. Ne var ki tarlalarından geçen kanal az
su taşır. Böylece Dedem köylü Mehmet kanalın önü kapar ki tüm su onun
tarlasından geçer. Bunun sonucunda Zağar Mehmet’in tarlasındaki ekinler
büyüyemez bile. Her ne kadar zağar kanalın yolunu açması için dedem köylü Mehmet’e
söylese bile dedem köyü Mehmet arkasında kardeşini almış ve buna güvenmiştir. Ta
ki günün birinde Zağar her ikisini kurşunlayıp hapse girene kadar.
CANDARMA BEKİR
Halil kadın meselesinden Süleyman’ı öldürüp hapse düşmüştür. Süleyman Bekir’in
arkadaşıdır. Üstelik Bekir Halile hiç anlaşamaz. Halil hapse girdiğinde Jandarma
Bekir ile karşılaşır. Jandarma Bekir ona etmediği hakareti bırakamaz, onun tüm
tanıdıklarını çağırıp onların yanında onu bir güzel döver onurunu düşürür. Böylece
günlerden bir gün Halil Jandarma Bekir vasıtasıyla başka bir hapse transfer
olmaktayken bir yolunu bulup Jandarma Bekir’i öldürür ve sonrasında çok ağır
ceza alır.
SARHOŞ
Adamın biri her akşam gidip içer ve orada çalışan hoppa kadının birinin
peşinden gider ama hiçbir zaman onu elde edemez. Günler böyle devam eder. Üstelik
de adamın karısı bunun farkına varır. Günün birinde yine adam eve sarhoş ve
bitkin hale gelirken karısı pencereden ona bağırıp azarlar ve başını da bir
yere vurur bu arada ve ölür.
BİR CİNAYETİN
SEBEBİ
Adamın biri bir kızla tanışır. Bu kız zeki ve ilgi çekicidir. Bu ikisi
konuşur eder ama iş romantik bir ilişkiye doğru gitmez bir türlü. Adam kızın
dikkatini çekemez. Adam kızın cinayet işlemiş birinden çokça bahsettiğini görür
öyle ki onu över bile. Bu yüzden de kahramanımız onun ve diğer insanların
dikkatini çekmek için cinayet işler. Böylece herkesin dikkatini çekmeyi
başarmıştır ama olumlu anlamda değil.
BİR SİYAH FANİLA
İÇİN
Adamın biri kaymakam olarak ücra bir kasabaya atanır. Adamın gözünde kasaba
o kadar izbe kasvetli ki burada hiç mutlu olamaz. Zaman böyle devam ederken
günün birinde aynada üstünde siyah fanila sararmış yüzü ve dağılmış halini
görünce olması gereken yerinin bura olmaması gerektiğini ve yapması gereken
işin bu olmaması gerektiğini düşünür. Ve İstanbul’a gelir. Orada ayakkabı
boyacılığı yapar.
KOMİKİ ŞEHİR
Rahmi tiyatrolarda oyunlar oynarken yine orada oyunculuk yapan Victor’la
tanışır. Aralarında bir ilişki başlar. Victor çok güzel ve çekici bir kızdır. Rahmi’de
onu kıskanır. Öyle ki artık oyunlarda bile onun oynamasına izin vermez. Günün
birinde eşkıyalar tiyatroyu basar. Victor ve bir diğer kadın Suzan’ı kaçırır.
Rahmi etrafa koşturur kaymakama jandarmaya gider. Ama hep olumsuz tepki alır. Üstelik
de Victor hakkında kötü şeyler de söylerler. Victor tek başına aramaya çıkar
onu. Ve en sonunda da bulur onu. Kaymakam Victor’u karşısına çağırtır. Kendisine
asılır ve tecavüz girişiminde bulunur. Kadın kendisini ondan kurtarır ve ona
tokadı yapıştırır. Bunun üzerine kaymakam hemen bir emir çıkartıp onun
fahişelik yaptığını ve hemen içeri atılmasını söyler. Rahmi’nin yapacağı bir
şeyi yoktur tekrardan. Kaymakama yalvarır eder ama durumu kurtaramaz. En sonunda
Rahmi kaymakamın atlılarından birine kaza yaptırmayı başarır ama yine de
kaymakama bir şey olmaz.