24 Mart 2018 Cumartesi

RACINE-BAYAZIT


Padişah  Murat Irak seferindedir. Osmanlı Devletini geride bıraktığı gözdesi Roksan’a emanet etmiştir. Gözde Roksan, padişah Murat kendisini nikahına kabul etmediği ve kendisine gerçek bir aşk vermediği için sevmez ve onun kardeşi Beyazıt’a aşıktır. Beyazıt ise Osmanlı hanedanlığından gelen Atalide’ye aşıktır. Murat emir gönderip kardeşi Beyazıt’ın öldürülmesini istemiştir. Ancak Roksan buna izin vermez. Şehzade Ahmet’le birleşip Murat’ı tahtan indirip Beyazıt’ı padişah yapmak istemektedir. Ancak buna karşın Beyazıt’a öne sürdüğü şart kendisini nikahına almasıdır. Beyazıt ve Roksan arasındaki tüm konuşmalar ve mektuplar Atalide aracılığıyla yapılmaktadır. Çünkü Roksan’ın ikisi arasındaki aşktan haberi yoktur. Ancak Roksan Beyazıt’ı ölüm ve kendi nikahı arasında tercih yapmaya zorladığında Beyazıt’ın ölümü seçmesi kadını kuşkulandırır. Ele geçirilen bir mektup sayesinde de Roksan ikisi arasındaki ilişkiden haberdar olur. ancak yine de onları öldürmez. Vazgeçmesi durumunda Atalide’yi de öldürerek Beyazıt’la evlenebileceğini ve yine saltanatı Beyazıt’a vereceğini söyler ama Beyazıt bunu kabul etmez. Kadın onu ikna etmeye çalışırken Murat’ın gizli casuslarından biri Beyazıt ve Roksan’ı öldürür. Şehzade Ahmet de kaçış planları yapar.

Puşkin-Dubrovski-Maça Kızı


DUBROVSKI
Krila Petroviç köyün birine sahip oldukça varlıklı, itibar sahibi bir derebeyidir. Kendisi o kadar sert ve acımasızdır ki o civarlardan onu tanıyanlar onun ismini duyduğunda bile ürperirler. Kendisi duldur ve 17’li yaşlarında Mariya Kilorovna adında bir kızıyla şatosunda yaşar. Kendisi her ne kadar sert biri olsa da komşu köylerden birinde çiftlik sahibi zengin bir adam ama kendisine nazaran yoksul ve daha aşağı tabakadan eski bir dostu olan adama karşı naziktir. Bu adamın ismi Andrey Gavroliç Dubrovski’dir.  Bu adamda aynen derebey gibi dul biridir ve uzak şehirlerde asker olan bir çocuğu vardır. Bu iki arkadaş sürekli birbirlerini ziyaret ederler. Ama tabiki de derebey konuşma ve tavırlarında ona karşı üstün bir durumdadır. Derebey öyle biridir ki evinde ayı besler ve sırf eğlenmek için adamlarını ayıyla bir yere kapatır, kocaman yüzlerce sayıda köpek bulunan bir hangarı vardır…  ve bu adam ava gitmeyi çok sevmektedir. Günün birinde Petroviç ve Dubrovski köpek deposundadır. Petroviç köpekleri beğenip beğenmediğini söyleyince adam köpeklerinin çoğu canından daha iyi beslendiğini söyler, bunu duyan kölelerden biri bazı soyluların bu yerde yaşasa daha iyi besleneceğini söyler. Kendisine yapılan bu açık hakaretten sonra Dubrovski evine gider. Sonraki gün Petroviç kendisiyle ava gelmesini haber vermek için adam gönderir ama Dubrovski gitmediği gibi bir de kendisine hakaret eden kölenin kendisinden özür dilemesi gerektiğini yoksa gelmeyeceğini söyler. Bunu duyan Petroviç buna çok sinirlenir. Ve araları bozulmaya başlar. Artık birbirlerinin evine gitmezler. Dahası Petroviç onun çiftliğine göz koyar. Yasal yollardan onun çiflik ve topraklarını almasının mümkün olmamasına rağmen, gücü ve nüfüzyla polis şefi ve yargıcıda korkutarak en sonunda tüm toprakları kendi üstüne alma kararının yanında Dubrovskiyi tazminat çarptırır. Bunun haberini alan Dubrovski ne yapacağını bilemez, hastalanır veyatağa düşer. Hanesindeki canlar ise bu haksızlığı gördüğü ve acımasız Petroviçin buyruğuna girmeyi de istememesinden ondan bir şeyler yapmasını isterler. Bunun üzerine canlar adamın oğlu Vlademir Dubrovskiye haber verdi.  Vlademir gelir ve durumun çaresizliğini görür bu arada Petroviçin yapılanladan vicdan azabı duyar ve barışmak için oraya gelir ama bu sırada baba ölmüştür. Ve oğul çok hüzünlüdür. Bu yüzden de Petroviçi oradan kovar. Bunun üzerine Petroviç hemen oraya polis ve adam gönderir ve çiftliğin kölelerle beraber Petroviçe teslim edilmesini söyler. Ancak ne köleler ne de oğul Dubrovski buna yanaşır. Bunun üzerine köleler adamları orda öldürmek isterler. Ama efendi Dubrovski buna izin  vermez. Adamları eve kapatır. Ve tüm haneyi ateşe verir. Ve herkesi serbest bırakıp gitmelerini ister ancak köleler buna yanaşmazlar. O günden sonra yollarda haydutların sürekli yol kestiği para çaldığı özellikle de derebey mallarına baskın yapıldığı haberleri gelir. Ancak bu haydut grubu Petroviçin mallarına karışmaz. Bu haydut grubunun başındaki kişi Dubrovskidir ve yanındakiler de köleleridir. Bu arada kızı için petroviç, moskovadan özel öğretmen istetir. Dubrovski buraya gelmekte olan öğretmeni bulur ona yüksek meblağda para öder ve onun kılığında Petroviçin evine gider. Kıza müzik dersleri vermeye başlayan adam ona yakınlaşmaya başlar. Petroviç kendisini acımasız eğlencelerine alet edip kendisi bunlardan sıyrılmayı başardığı için de ayrıca kızın gözüne girer. Ve kız ona aşık olur. Bu arada yakınlarda bir köye Prens vereyski adında oldukça zengin biri gelir. Petroviçi ziyaret eder, kzıı görür ve kendisine ilgi duyar. Bu arada Petroviç evde bir şölen düzenler ve oraya zamanında Dubrovski çiftliğini devir kararı veren ve buna tanıklık eden adam da gelir. Bu adam kimseye güvenmediği için tüm parasını kendinde saklar. Bu durumdan yararlanmak isteyen Dubrovskiyi adamın tüm parasını alır ve gerçek kimöliğimi açıklar. Aradan birkaç gün geçer ve bu adam gerçeği ortaya çıkarır. Bunu önceden haber alan Dubrovski Mariyayla konuışur ve gerçek kimliğini ona açıklar ve kendisinin önceden bu adamları öldürmeyi planladığını ama kendisine olan aşkın bunu durdurduğunu söyler. Kız ise önceden beri zaten ona aşıktır. Bu arada babası da kızı prensle zorla evlendirmeye çalışır. Presnde 50li yaşlarında çok yaşlı görünümde biridir. Kız bu adama varmaktansa Dubrovkiyle beraber olmayı tercih edeceğini söylr adama. Kız babasını evlendirmemesi iöin ikna etmeye çalışırken bir ara Dubrovskiden bahsederki Petroviç ikisinin ilişkisinin olabileceğini sezer. Ve kızı kilitler ta ki düğün gününe kadar. Kilitli kalan kız bir türlü adama ulaşamaz adam da önceden kıza verdiği yüzüğün belitilemn yere bırakılması durumunda kendisi kurtarmaya geleceğini söyler ama bu arada yüzüğü almaya gönderdiği çocuğunda yakalanmöasuyla kızdan haber alamaz. Ve kız kilisee zorla evlendirilir. Kilise dönüşlü Dubrovskinin adamları etraflarını kuşatıp kızı almak istese de kız son ana kadar kendisni beklediğini ama artık evlendiğini ve bundan geri dönğülemeyeceğini o yüzdend e kendilerini nbıraklamaları gerektiğini söyler. Böylece o arada yara da alanb Dubrovski saklandıkları yere gider. Ama yzüüğü almaya gelen çocuğu takip eden Petroviçin adamları onların yerini tespit eder ve bir alay askwer kendilerine saldırır. Alay askerlerinden kurtulmayı başaran adamlar efendilerinin tavsiyesiyle bir daha hayduyluk yapmaz ve her biri zaten kazanmış oldukları zenginlikleriyle başka yerlere gidip hayatlarını yaşar ve bir daha da Dubrovskşyden haber çıkmaz.
MAÇA KIZI
Tomski arkadaşlarıyla sürekli bir araya gelip kumar oynamayı seven biridir. Onlar kumar oynarlarken bir de sabaha kadar oynanan oyunları seyredip hiç de oyun oynamayan Herman adında bir arkadaşları vardır. Bu çocuk kaybetme riskini göze alamadığı için kumar oynamaz. Bu da arkadaşlarıın tuhafına giderdi. Arkadaşlarından Narumov mühendis,n biridir. Tomski ise zengin ve oldukça varlıklı, yaşı 70-80lere varmış ama buna rağmen sosyete hayatından kopamamış ve yaşının da getirdiği bir sonuç olarak da oldukça huysuz bir kadın olan büyükannesinin yanında yaşamaktadır. Tomski yine arkadaşlarıyla kumar oynarken orada bulunan arkadaşlarına büyükannesinin daha önce gençliğinde kumar oynadığını ve bir gün oldukça yüksek meblağda bir parayı kumarda kaybettiğini söyledi. Ve bu kadın o zamanlarda kocasını uşağıymış gibi baskı altına almış bir kadın olmasına rağmen bu parayı ona ödetememesi sonucu yakınlara gelen bir prensin yardımıyla bir numara öğrenmiş olduğunu ve bu numara sayesinde tüm zararını karşıladığını söyler. Daha sonra çok kumar oynamakla ünlü bir adamın yüksek meblağda para kaybetmesi sonucu bu yaşlı kadının ona acıyıp bu numarayı öğretmesi sonucu adamı kurtardığını söyler. Bunun üzerine herman bu meseleye takar ve bu numarayı öğrenmeye karar verir. Yaşlı kadının evinde ona en yakın bulunan Lizaveta ivanovna adında genç bir kız vardır. Adam sürekli bu evin olduğu sokağa gelir. Bu kız gözüne çarpar. Ve artık her gün oraya gelmektedir. En sonunda bu adam günün birinde kıza bir mektup yazar. Kız ise ona yanıt vermek istemez. Ancak bundan sonra çocuk her gün mektup yazmaya başlar. Kız buna daha fazla dayanamaz,yumuşar ve ona cevap verir. Ve günün birinde kadının baloya gideceğini, o sırada evde kimsenin kalmayacağını kendisinin odasına gelip kendisini bekleyebileceğini söyler. Adam planlanan saatte gelir. Ama kızın odasına değil yaşlı kadının odasında saklanır. Yaşlı kadın geldiğinde onun karşısına çıkar ve sırrı söylemesini ister. kadın bir şey söylemeyince adam onu korkutmak için silah çeker ama bunun üzerine kadın korkudan ölür. Sonra adam kızın yanına giderek herşeyi anlatır. Kzı hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü çocuk sırrı öğrenmek için onun duygularını kullanmıştır. Buna rağmen ona yardım eder ve o evden çıkmasını sağlar. Aradan birkaç gün geçtikten sonra çocuk bir rüya görür ve rüyasında yaşlı kadınla konuşur. Yaşlı kadın 3 sayıdan oluşan kağıtları söyler. Bunun üçlü, yedili, bey dir. Bunun üzerine adam tüm parasını kumara yatırır ilk gün üçlüden epey para kazanır ikinci gün yediliden parasını ikiye katlar ama üçüncü gün bey gelmesi gerekn kağıt maça kız gelir ve adam elindeki her şeyi kaybeder. Bunu üzerine delirir ve hastaneye yatırılır ve sürekli olarak bu adam bu sayıları tekrarlamaktadır. Kız kahyanın oğluyla evlenip mutlu bir hayatı vardır. Tomski ise prensen volinayla evlenmiştir.

Puşkin--Bakır Atlı


Kitapta Bahçesaray çeşmesi, Çingeneler ve Bakır Atlı adında öykü anlatım biçimde üç ayrı şiir yer almaktadır. Bahçesaray Çeşmesinde Giray adlı bir hükümdarın savaşta esir olarak ele geçirdiği Gürcü prensesine âşık olmasını, onu haremine koymasını ve bu arada içindeki aşk duygularıyla hükümdarlıktaki yönetim işlerinin değişmesini anlatır. Öyküde hükümdarın karısı Zarema Girayın giderek kendisinden uzaklaşarak Gürcü Prensesine tutulduğunu görür ve bunun üzerine onu öldürtür. Ve her şey eskisi gibi olur. Çingeneler adılı şiirde Zemfira  göçebe  çingeneler arasında adlı oldukça çapkın ve özgürlüğüne düşkün bir kadın vardır. Uzaklardan bir yerden gelip onlarla kalmak isteyen Aleko adında bir delikanlıya aşık olur. Babasını ikna eder onunla evlenir. Ve Aleko onlarla beraber yaşamaya başlar. Aralarındaki konuşmalarda Zemfira Alekonun eski yaşamını özleyip özlemediğini gibi sorular sorar. Birbirlerini daha  da yakından tanıyan çift zamanla bir çocuk sahibi olarak da soğur. Ve ilişkileri çekilmez bir hale gelir. En sonunda günün birinde Zemfira geceleyin başka bir sevgilisiyle beraberdir. Kocası onları yakalar. Ve Zemfirayı öldürür. Zemfira’nın babası kan dökmenin kendilerine göre olmadığını söyleyerek onu obadan kovar. Bakır Atlıda ise bir sel sonucu hayatı mahvolan insanların genel görünümünü verip bu arada bir heykel olarak oralarda uzanan bir heykelin bir kadın üzerindeki etkisini gösterip delirmesini anlatır.

Paul Heyse-Andrea Delfin


Günün birinde Venedik’e Andrea Delfin adında bir genç kızı Mariette ile beraber yaşayan dul bir kadının evine kiracı olarak yerleşir. O sıralarda Venedik’in siyasi ortamı karışık ve yöneticiler oldukça baskıcıdır. Her taraf ajan kaynayıp hep bir korku ortamı vardır. Kadının kocası da yine böyle bir ortamda başka bir kasabaya bir iş için gitmiş ve bir daha da geri gelmemiştir. Andrea karşı tarafta oturan bir hizmetçi kızla gizlice konuşmaya başlar. Bu arada şehirde casusluk yapan bir adamla tanışır. Üstelik de bu casus isterse kendileriyle beraber çalışabileceğini söyler. Derken şehirde engizisyon yargıçlarından biri öldürülür. Ortam çok karışır. Andrea da casuslardan biri oluverir. Derken şehirde 2.bir cinayet daha işlenir. Andrea’ya gözlemleme görevi verilen adam onun daha önce tanıdığı biridir. O günün birinde şehirden kaçmaya çalışır. Andrea onu öldürür ve vicdan azabı içinde kendi de intihar eder.

Panait Istratı-Nerranstula(sokak kızı)


Nerrantsula kimsesi olmayan geçimini su dağıtımıyla yapan küçük bir kızdır. Ama o kız öyle delidolu haşarı bir kızdı ki pek çok erkeğin başını döndürür. Öyle ki onun Marco ve Epominonda adlı iki tane aşığı vardır. Ve kız her ikisini de aynı anda idare etmesini bilir. Kızın her ikisiyle de ilgilenmesi iki erkeği rakip duruma düşürür. Çoğu kez bu yüzden de aralarında sert rüzgarlar esmektedir. Günün birinde Nerrantsula yine haşarılık yaparken ayağından yaralanır ve bu iki genç bir daha ondan haber alamaz. Her ne kadar onu her yerde arasalarda bulamazlar onca sene. Aradan geçen uzun seneler sonra yine arayışlarında onu genelevde görürler. Kadın burda çalışmaya başlamıştır. Onunla konuşmak için dahi ikisi yüklü para vererek onun odasına girerler. Bu duruma çok kızan delikanlılara kendisinin bilmedikleri hayat hikayesini anlatır Nerrantsula. Küçükken annesi evde başka bir erkekle ki bu babası olur her türlü fanteziyi yapar. Nerrrantsula da bu fantezinin istenmeyen ürünüdür. O yüzden de işkencelere, zor durumlara maruz kalır. Babasıda en sonda annesiyle evlenmez. Nerrantsula da sokaklarda kalır. Bu onun hayat hikayesidir. Buna rağmen Nerrantsula’nın genelevde çalışmasını gururuna yediremeyen Epominonda onu bıçaklar. Kadın iyileştikten sonra artık ikili ilişki olmayacağını bildiği için Epominonda’yı seçer ve evlenirler. Ama kadın geneleve borçlu olduğu için orda çalışmaya devam eder. En sonunda da Epominonda dayanamaz ve hem kendısını hem de onu denize atar ve ölürler.

Ostrovski-Bu Hesapta Yoktu


Gözleri hile ve kandırmayla zengin olmak isteyen bir anne ve oğul türlü türlü oyunlar çevirir. Bunlar önce uzaktan gözetlemiş oldukları zengin bir adamın akrabaları olduklarını kanıtlar. Sonra da oğul bu adamın yani amca dediğinin adamın gözüne girer. Çocuk yakışıklı biri de olduğu için bu adamın karısının dikkatini çeker. Çocuk bu adamın mirasını da almak için onun etrafındaki varis olabilecek kişileri de türlü hilelerle ondan uzaklaştırır. Ayrıca bu genç adam amcası ve yengesi vasıtasıyla girdiği ortamlarda tanışmış olduğu insanlar aracılığıyla yeni iş imkânı da bulur. Amcası onun yengesiyle özel olarak meşgul olmasını ister. Ancak bu genç adamın gözü başka bir kızdadır. Yine amcası vasıtasıyla bu kızla tanışır sözleşirler ama bunu yengesinden saklarlar. Bu genç adam her ne yapıyorsa günlüğüne yazar. Çevirdiği tüm dolaplar günlüğün içindedir ve günlük unutmuş olduğu bir yerden yengesinin eline geçer ve açığa çıkar ki bu adam her türlü sahtekârlıkla o ortamdaki insanların beğenisini ve hayranlığını kazanır. Ve tüm olanlardan açığa çıktıktan sonra o ortamdan kovulur.

Hoffman-Uğursuz Miras


Issız ve sessizce bırakılan bir şato sadece kışları bir baron tarafından av mevsimi için ziyaret edilirdi. Onun dışında bu şatoda kalanlar bu barona bağlı bulunan birkaç kişiydi. Bu baron buraya gelmeden bir süre önce gelir gider işleri ve mahkeme işlerine bakan bir vekil ile onun yazmanlığını yapan yeğeni şatoya gelirdi. Yeğen ve amca yine bir kış mevsimi şatoya uğrarlar. Ancak her ikisi de geceleri duvarları tırmıklama ve buna benzer korkunç şeyler işitirler. Bunun üzerine amca tekrar bu gürültüler işitildiği zaman “Daniel, git buradan ne arıyorsun bu saatte bu arada” gibi bir iki söz söyledikten sonra bir daha böyle bir şey yaşanmadı. Baron şatoya karısıyla geldiğinde genç yeğenin hayatı değişir. Yeğen bu genç kadına tutulu kalmıştır. Onunla yakınlaşmak ister. Ancak barondan da çok korkar. Çünkü baron çok haşin ve acımasız olarak gözükmektedir. Derken kadınla yakınlaşmaya başlar, üstelik de her ikisi de müziğe tutkundur. Bundan sonra hep onun odasına gidip ona piyano çalar. Ama zamanla birbirlerine daha çok bağlanırlar ve ikisini birleştiren piyanodan daha başka şeylere dönüşmektedir. Bu arada yeğen kadına şatoya ilk geldiğinde başına gelenleri anlatır. Bunun üzerine kadın baygınlık geçirir. Ve baron kadının baygınlığının sebebinin yeğenin söylediklerine bağlar. Yaşlı amca şatodan ayrılma kararı alır ve yeğenini de götürür. Böylece iki âşık birbirlerinden ayrılmış olur. Amca daha sonra yeğene bu şatoda yaşanmış olan bazı gizemli olaylardan bahseder. Çok eskiden bu şatonun sahibinin iki erkek çocuğu vardı. Bu iki çocuk hep rekabet içerisinde olup, küçüğü büyüğünün babasının gözünden düşürmek için sürekli bir şeyler yapardı. Baba ise bilime ilgi duyup, yaptırdığı kuleden teleskopla gökyüzünü izler ve ayrıca buna benzer pek çok alet yapardı. Günün birinde baba kulelerdeyken kule yıkılır, yıkıntının altında kalıp ölür. Şato ve diğer mal mülk büyük çocuğa kalır. Her ne kadar diğeri mülkü onun elinden almak istese de beceremez. Ama günün birinde şu olay yaşanır: küçük kardeş evi terk etmek ister kâhyayı çağırır. Kâhya ahıra gider atı eğerler. Küçük kardeş yola çıkmak için geldiğinde kâhya büyük kardeşi öldürmüştür. Ve bunun üzerine de at tekrar ahıra yollanır. Kâhya baba öldükten sonra babanın bıraktığı vasiyete göre yıkılan kulenin yerine bir deniz feneri yapılması ve kalan mirasında buna harcanmasını ister. Bu yüzden büyük kardeş onu döver ve hakaret eder. Kâhya böylece intikamını da almış olur. Ancak küçük kardeş babasının böyle ölümüne dayanamaz ve oradan gider. Şatonun tüm yönetimi de bir vekile devredilir. Aradan geçen onca zamandan sonra her iki kardeş de ölür. Görünüşe göre büyük kardeş evli değildir ve çocuğu olmamıştır böylece geride varis bırakmamıştır. Ancak bu diğer kardeşin oğlunun gizlediği bir şeydir. Çünkü kendisi mirasa konmak ister. Ama vekilin uğraşları ve araştırmasıyla gerçek açığa çıkar ve büyük kardeşin oğlu şatoyu devralır. Şatoyu devralan balon öyküde bahsedilen av için şatoya uğrayan barondur.

Grillparzer-Yoksul Çalgıcı


Jacob, güçlü, zengin ve soylu bir devlet adamının oğludur. Kendisinin 1 kardeş ve abisi de vardır. Babası katı ve sert biri ayrıca oldukça disiplinlidir. Çocuklarını iyi eğitmek için her şey yapar. Jacob ise pek becerikli biri değildir ayrıca kafası da hesap kitap işlerine pek basmaz. Babası kendisinin eğitimini tamamladığını düşündüğü gün onu bir sınava tabi tutar ve öğretmeninin de gözü önünde ona ünlü bir şairin şiirini okutmaya çalışır ancak Jacob bunu beceremez. Ayrıca babası önceden kendisine o derece baskın bir keman eğitimi verir ki Jacob bu işte de beceri sağlayamaz ve hatta kemandan nefret etmeye başlar. Tüm bunlar üzerine babasının kendisiyle ilişkisi bozulmuştur. Babası onunla tüm iletişimini keser ve onun eğitim yaşamını bitirir. Ve daha sonra onu bir devlet dairesinde kağıt kopyacısı olarak bir işte çalıştırır. Jacob çalıştığı bu işten para alamaz sadece çalıştığına karşılık dışarda bir lokanta da yemek yer. Jacob’un kulağına bir gün hoş bir şarkı sesi gelir. Bu ses komşu kızının söylediği şarkıdan gelmektedir. Bu şarkı sesi kendisine keman çalma esini verir. Ve Jacob bu ses sayesinde hayatında ilk kez kemandan zevk alır. Daha sonra kızla tanışır. Bu kız ayrıca çalıştığı yere çörek satmak için her gün gelen kızdır. Kız çok güzel olmamakla birlikte Jacobu yine de etkiler. Kız bir dükkancının kızıdır. Jacob kızdan söylediği şarkının notalarını ister. Kız da onun babasının dükkanına gelmesini ister. Burada bir oyun oynanmıştır. Jacobun kardeşleri ölmüştür. Ve miras varisi olarak tek kişi Jacobtur. Babasının ölmesi durumunda tüm miras ona kalacaktır. Dükkancı bunun farkındadır ve adamında kızı üzerindeki etkilemmeyi de görünce bunu kullanmak ister. Jacob kızla beraber görülünce ve beceriksizliğiyle dalga konusu da olunca tümüyle babasının evinden kovulur. Derken babasının işleri kötüye gider ve önce inme sonra da ölüm beraberinde gelmiştir. Tüm miras Jacob’a kalmıştır. Babasının danışmanlarından olduğunu iddia eden biri Jacob’a ulaşır ve onun adına bir işletme kuracağını ve tüm işleri kendisinin halledeceğini söyler. Jacob tüm mirası bu adama emanet etmiştir. Dükkancı ise kız her ne kadar istekli olmasa da kızını onu ayartmaya teşvik eder. Derken Barbarayla olan konuşmalarından birinde tüm parayı o danışmana verdiğini söyler. Ancak kız bu adamın sahtekarın biri olduğunu duymuştur. Derken Jacob aldatıldığını ve meteliksiz kaldığını öğrenir. Tüm parayı kaybettiğini öğrenen dükkancı ise artık Jacob’u kızına yaklaştırmaz ve onu başka biriyle-bir kasapla – evlendirir. Ve oralardan uzaklaşır. Jacob ise elde kalan tek şeyi olarak sokaklarda keman çalarak para toplar ve hayatını bu şekilde devam ettirir. Öykünün başlangıcında yazar kilise bayramına giderken kalabalıklar içerisinden bir çalgıcının tuhaf davranışlarını görür---çalgıcı kalabalığın en yoğun anında kalabalıktan uzaklaşır, latince konuşur--- merak eder ve onu takip eder ve onu biraz zorlar kaldığı eve gider ve yukarda anlatılan hikayeyi kemancıdan dinler. Hikayesi şöyle devam etmektedir. Barbara geri dönmüş onu bulmuştur. İki tane çocuğu olmuş, büyüğünün ismini Jacob koymuştur. Oğluna keman dersi verdirmek bahanesiyle onu evine alır. Ve bu böyle devam eder. Bunları öğrenen yazar merakını da biraz yatıştırdıktan sonra ordan uzaklaşır. Derken bulundukları semtte bir sel baskını olmuştur. Bu sel baskını sırasında başkalarını kurtarmak isterken yaşlı adam Jacob ölmüştür. Sonraki günlerde tekrardan çalıgıcıyı görmek isteyen yazar buna şahit olmuştur. Cenazisin arkasında Barbara kocası ve çocukları da vardır.

17 Mart 2018 Cumartesi

Maupassant-Jules Amcam

OTEL Adamın biri yazın Alplerde bir dağ merkezinde ailesiyle beraber bir otelde kalmakta, orayı işletmektedir. Kışın ise orada bekçiler bırakmaktadır. Yine kış yaklaşırken 3 erkek çocuk ve bir kız çocuğuyla dağdan ayrılır dağ dibindeki köylerine gider. Geride 2 adam ve 1 köpek kalmaktadır. Oradan adamlardan birini avlanmayı sever ve bazen ava gider. Ancak bir gün ava giden bu adam geri gelmez. Arkadaşı endişelenir, onu aramaya çıkar ama kar ve soğuğa daha fazla dayanamaz ve otele geri gelir. Arkadaşı bir daha gelmez ve yalnız kalır. Bu yalnızlık içinde adamın ruh durumu bozulur, sesler duyar, hayaller görür. Tüm kapı ve pencereleri kapatır. Kapı tarafına tüm eşyaları istifler. Yaz gelip aile geri geldiğinde yolda bir çürümüş iskelet görürler ama neye ait olduğunu bilemezler. Eve de zorla girebilirler. Geldiklerinde o adamın saçlarının ağardığı, dengesinin bozulduğunu görüp onu hastaneye götürürler. Diğer adama ne olduğu bilinmez. OYUK Adamın biri cinayetten sorgulanır ve hâkim karşısında öyküsünü anlatır. Dediğine göre kendisi ve karısının ırmak kenarında her zaman gelmiş oldukları bir yer vardır ki civardaki herkes bu yeri onlarla özdeşleştirmişlerdir. Onlar buraya gelmeden bir gün önce burada balıkları yemler, diğer günde burada balık avlarlardı. Yine bir gün oraya gelmektelerken yerlerine bir karı koca oturduğunu görürler, sinirlenirler ama yapacak bir şey yoktur. Sabırsızlık içinde bekleyip onların gitmelerini ümit etmektedirler ama onlar bir türlü gitmemekte ve balık üstüne balık tutmaktadırlar. Adam sessiz sakin beklerken kadın kocasını kışkırtır, ona söver. Yerini almış olmalarına karşın bir şey söylememesi yüzünden onun erkekliğine bile laf söyler ama adam sabreder. Derken kadın küfürler etmeye başlar derken diğer kadın da ona karşılık verir ve kadınlar arasında bir atışma başlar. Erkekler ise sessizce oturmaktadırlar. Ama kadınlar bu sefer saç baş dövüşmeye başlar. Derken karşıdaki adam bu adamın karısına vurur. Bunun üzerine sanık da kavgaya karışır ve adama yumruk atarak iteler ve adam ırmağa yuvarlanır. Ve adam kadınları ayırmaya gider. Kadınları ayırdıktan sonra görür ki diğer adam suda boğulmuştur. Tanıklar da olan bitenin bu olduğuna şahitlik ettiği için sanık serbest bırakılır. JULES AMCAM Anlatıcı bir yerde giderken arkadaşlarından biri bir dilenciye 5 frank verir ve bu olay Joseph’e bir şeyler hatırlatır. Bunun üzerine Joseph hatırladığı şeyi anlatmaya başlar. Joseph kendilerinin eskiden fakir olduklarını, bu fakirlik durumlarının hem ev yaşamına hem de kişiliklerine çok yansıdığını söyler. Ancak onun babasının Jules denen bir amcasının olduğunu kendilerine kalan mirasın çoğunun bu adamın yediğini ve böylece babasının onu Amerika’ya gönderttiğini söyler. Daha sonra amcası onlara bir mektup yazar, bir iş bulduğunu ve zengin olduğunda oraya geri geleceğini söyler. Aradan yıllar geçer ama adam gelmez. Joseph’in ablalarından biri evlenir ve ailece bir gemi turuna çıkarlar. Orada üstü başı perişan bir istiridye satıcısı vardır. Bu adam Jules’in kendisidir. Üstelik bu adam Amerika’da da borçlanmıştır. Anne baba bu adamın kendi başlarına kalacağını düşüneceğinden Josep’e istiridyelerin parasını ödetip hemen oradan ayrılırlar. Joseph ise ne zaman bir serseri görse 5 frank vermek ister. DÖNÜŞ Denizci olan adamın biri günün birinde denize açılır, gemileri kaza yapar ve yerlilere tutsak düşer. Adam geride iki kız çocuk ve karısını bırakmıştır. Bu süre içerisinde dul kalan kadın evlenmiş yeni evlendiği adamdan üç çocuğu olmuştur. Aradan on sene geçtikten sonra bu kızlar kapıda dilenci kılıklı birini görüp korkmaktadırlar, çünkü bu adam onların evini gözlemlemektedir. Kadının yeni kocası onun hiçbir şey yemediğini söyleyip onu eve alıp yiyecek ikram eder. Derken adamın kadının eski kocası olduğu anlaşılır. Eski koca yeni kocaya evin ve iki kızın kendisinin olduğunu diğer çocukların onun olduğunu kadını kime bırakacaklarını bilmediğini söyler. İkisi beraber dışarı çıkıp konuşmaya başlar. KORSİKADAN BİR ÖÇ ÖYKÜSÜ Dul kadının biri oğlu ve köpekleriyle yaşar. Günün birinde oğlu biriyle kavga eder, bıçaklanır ve ölür. Bunun üzerine kadın öcünü alacağına ant içer. Ama kendisi yalnız yaşlı bir kadındır. Bunu nasıl yapacağını bilemez. En sonunda bir çare düşünür. Önceleri köpeği zincire vurup iki boyunca gözlerinin önünde sosis kızartarak da aç bırakır. Sonra sosisi karşıda samandan içi doldurulmuş bir kuklanın boynuna bırakıp köpeği serbest bırakır. Bu işlemi her gün tekrar etmeye başlar ki en sonunda artık zincire de gerek kalmadan kadının bir el işaretiyle köpek gösterdiği yere saldırtıp sonra yiyeceğini alır. .kadın oğlunu öldüren adamın sığındığı yere gelir. Köpeği yine aç bırakmıştır. Onu adamın karşısına çıkarır ve adama işaret eder. Köpek de adamı paramparça eder ve sonra sahibi ona sosisini verir. MORİON Öyküde hâkim daha önce başına gelen bir olayı anlatır. Kasabanın birinde iyilikseverliğiyle tanınan bir öğretmen vardır. Bu öğretmen bu kasabada evlenir. Üç çocuk sahibi olur. Çocukları da peş peşe ölür. Bu olaydan sonra adamın tutunduğu tek şey öğrencileri olmuştur. Onlara çok iyi bakar, onlara sürekli şekerlemeler ve daha nice nice şeyler alır, tüm parasını onlara harcar. Ancak öğrencilerinden dördü peş peşe ölüverir. Otopsi yapılır. Sebebi anlaşılamaz. Aradan biraz daha zaman geçer. Derken onun başka öğrencileri de ölüverir. Bunun üzerine araştırma yapılır. Her ne kadar suçlu olarak gözükse de etrafındaki insanlara ona acır, onun suçsuz olduğunu düşünür. Ancak onun çocuklara şeker sakladığı dolapta kırılmış iğne ve cam parçaları gözükür. Belirtiler gösterir ki adam verdiği şekerlemelere bunları koyup onları öldürür. Ancak adam kendisini savunup bunları dolabına başkalarının yerleştirdiğini söyler. Her ne kadar bu adama verilecek ceza idamsa da hâkim yani olayı anlatan onun masumluğuna inanır. İmparatora gider bu adamın dindarlığı ve iyilikseverliğinden bahseder. Aynı şekilde dindar olan imparatoriçe idam cezasını hafifletip onu ömür boyu hapse mahkûm ederler. Aradan uzun zaman geçer. Papazın biri hâkimi çağırır. Onun muhakkak görmesi gereken biri olduğunu söyler. Hâkim gider ve gördüğü kişi o öğretmendir. Ama kendisi bir deri bir kemik kalmış, hasta zayıf ve sefil bir durumdadır. Öğretmen yıllar önce yaşanmış olan şeyi itiraf eder. Çocukları öldürenin de kendisi olduğunu söyler. Çünkü kendisi iyiliksever ve sevgi dolu bir insan olmasına rağmen tanrı çocuklarını ondan almıştır. Çünkü tanrı yok etmek için yaşatan, ölümlerden ve acıdan zevk aldığı için sürekli belalar gönderen, savaşlar çıkartan, bulaşıcı hastalık çıkartan bir canavardır. Mademki tanrı bunlardan hoşlanıyor ben de onun gibi öldürmeye başladım der. Ancak şimdi onun yanına gideceğini ama ondan hiç korkmayıp kendisini aşağılık gördüğünü söyler. Bunun üzerine hâkim ondan tiksinir ve oradan uzaklaşır. SİCİM Adamın biri yerde gördüğü küçük şeyleri alıp bunları değerlendirmek isteyen biridir. Bu adam ve köylüleri pazarın olduğu bir gün topluca pazara giderler. Bu adam yerde küçük bir ip parçası bulur ve onu yerden alır. O anda kendisiyle daha önce tartıştığı ve küskün oldukları bir adamın kendisini seyrettiğini görür. Bu adama karşı mahcup olmamak için de sicimi gizlice cebine atıp, yerde bir şey arıyormuş gibi yapar. Derken Pazar dağılır, bir handa yemeğe gidilir. Oraya bir tellal gelir ve bir cüzdan kaybolduğunu ve içinde 500 frank olup bulanın getirmesini ister. Aradan biraz zaman geçer ve hana jandarma gelip baba Hauchecorno’yu belediye başkanının çağırdığını söyler. Adam oraya gittiğinde anlar ki Malandin onu şikâyet edip cüzdanı onun aldığını gördüğünü söyler. Adam her ne kadar cüzdanı almadığını söylese de kimse ona inanmaz. Aradan biraz vakit geçtikten sonra başka köylerden biri gelip cüzdanı bulduğunu söyleyip, cüzdanı teslim eder. Böylece Baba, kendisinin aklandığını düşünür. Gittiği her yerde öyküsünü anlatır, suçsuzluğunu dile getirir. Ama nafile herkes onunla dalga geçer, onu yalancı olarak görür. Onun parayı bulup ortaklarından biri vasıtasıyla teslim ettiğini söyler. Böylece alaylamalar ve küçük görmeler devam eder. Aradan epeyce zaman geçer. Adam hastalanır ve adam ölmek üzereyken bile söylemiş olduğu son sözler kendisinin mahsun olduğudur. DELİ Hakimin biri adaleti, şefkati ve bilgisiyle ünlüdür. Herkes tarafından da sevilmektedir. Günün birinde bu hakim ölür ve geriye notere bıraktığı yazı açığa çıkar. Bu yazdığı şeylerden ortaya çıkar ki bu adam kana susamış biridir. Yazdıklarında başta içinde müthiş bir yok etme isteğinin olduğu, öldürme arzusunun yaratmak gibi yüce bir eylem olup bu isteğin giderek içinde büyüdüğünden bahsetmektedir. Derken ilk cinayeti işler rahatlar derken ikincisi, üçüncüsü… hatta kendi öldürdüğü adamların katili olarak başkaları tutuklanır o da idam kararı verir ve yine can almaktan büyük haz duyar. Doktorlar ise onu deli olarak tanımlar. BABA BELHOMMEDEKİ HAYVAN Bir yere gitmek üzere posta arabası yollanacaktır. Yolcular arasında pek çok farklı insan vardır. Bunlardan baba Belhomme kulağına bir şey kaçtığı için ve acı çekmekte olduğu için başka kasabadaki bir üfürükçüye gidecektir. Çünkü kendisi daha önce bu üfürükçünün neler yaptığına tanık olmuştur. Ancak acısı dayanılmaz olmuştur. Bunun üzerine yolculardan biri kulağına su akıtarak kulağındaki şeyi çıkarmaya çalışacaktır. Birinci denemede hayvanı çıkarmayı başaramasalar da ikinci seferde sirke damlatarak hayvanı dışarı çıkarırlar. Bunun üzerine adam kulağındaki şey çıkarıldığı için geri dönmek ister ama arabacıya paranın yarısını vermek ister ama arabacı kabul etmez. Bunun üzerine oradaki diğer adamlar paranın birazını kulağından hayvanı çıkaran papaza verilmesini ister. Adam biraz papaza biraz da arabacıya para vererek evine geri döner. TÜYLER ÜRPERTİCİ Öyküde tüyler ürpertici deyimini kullanan bir adam bunu duyduğunda asıl tüyler ürpertici olanın kendi anlatacakları hikâyede geçen şeyler olduğunu söyler. Anlattığına göre daha önce savaş yıllarında askerlerin bulunduğu kasabada bir asker yakalanır. Dediklerine göre bu asker düşman askerlerinden birini soruşturur. Bu yüzden de oradaki askerler onu casus zannederler ve böylece hemen onu oracıkta öldürürler. Askerin yanına gidip elbiselerini soyunca anlaşılır ki bu asker değil bir kadındır. Ve aradığı kişi ise kendi oğludur. Yine anlattığı diğer hikâyede çölde açlıktan kıvranan askerlerin birbirini öldürüp etlerini yemesiyle ilgilidir. KÜÇÜK ASKER İki asker arkadaş her Pazar günü belirli bir yere gider ve orada hep memleket hasretinden bahseder. Yine bu iki arkadaş oraya giderken oraya ineklere göz kulak olan genç bir kız görürler. İlk hafta onunla konuşamasalar da daha sonraki haftalarda kız onlara yaklaşır, süt ikram eder. Onlarla hoş hoş sohbet eder. Kız bunu her hafta tekrar eder. Sonraki zamanlarda askerlerden biri hafta içi izin isteyip kışladan ayrılır, üstelik borç para da almıştır. Hafta sonu gelip iki arkadaş mekânlarına gittiklerinde diğer asker arkadaşının o kızla sevgili olduğunu onunla öpüştüğünü, kızın hiç kendisine bakmadığını süt dahi ikram etmediğini görür. Ve ihanete uğradığını düşünür. SAUVAGE NİNE Prusya askerleri Fransa’yı işgal etmekteyken askerlerin bakımını oradaki halk karşılamak zorundaydı. Askerler kendi aralarında bir dağıtım yaparak her aileye belli sayıda asker gönderildi. Sauvage Nine’nin payına da 4 asker düştü. Kadın kocasını yine bir savaşta kaybetmiş, tek oğlunu da savaş çıkınca askere almışlardı. Bu askerler ona saygı gösterip onun her işini yapıyorlardı. Bir gün oğlunun öldürülmüş olduğu haberi kendisine ulaştırılınca bu kadın askerler gece yatıyorlaken tüm evi ateşe verir ve askerler diri diri yakılır. Prusyalılar gelir, yangının nasıl çıktığını sorar. Kadın her şeyi olduğu gibi anlatıp bu adamların ailelerine kendisine nasıl haber gelmiş haber gönderilip öldürüldüklerinin söylenmesini ister. BİR ANA BABA KATİLİ Kadının biri istemeden bir evlilik yapar. Yaptığı evliliği zorunluluktan yapar. Kocası ölür. Dul kalır. Kendisinin evlenmeden önce bir çocuğu olmuştur. Ama isminin çıkmasını istemediği için çocuğu sahiplenmez. Çocuk öksüz ve yetim olarak büyür. Kendisi de bir terzi oluvermiştir. Kendisinin anne ve babasından haberi yoktur. Günün birinde bir karı koca onun yanına gelir, ona çok ilgi gösterir. Kadının hareketlerinden adam onun annesi olduğunu anlar. Ancak onlar hiçbir açıklama yapmadan oradan uzaklaşır. Adam da onların peşinden gidip kendisini tekrardan mı terk edeceklerini söyler. Derken baba ve oğul arasında bir tartışma çıkar. Çocuk kendisinin bir bencil zevk ürünü olarak görmeye başlar. O da babasına vurur ve babası ölüverir. Derken annesini de vurur ve ikisi de ölür. Yargıç şimdi bu durumda neye karar verileceğini düşünmektedir. KÜÇÜK BİR DRAM Adamın biri gezmelerdeyken yaşlı bir kadın dikkatini çeker. Onu çoğu kez görür ve bir gün konuşmaya başlar. Kadın birden ağlamaya başlar ve kendisinin kocasını, oğlunu ve her neye sahipse kaybetmiş olduğunu ve şimdi ne yapacağını bilemediğini söyler. BAYAN İNCİ Genç adamın biri senede bir olan her yortu gününde babasının arkadaşı olan bir Bayın evine gider. O evde iki genç güzel kız ve anne baba yaşar. Ayrıca orada Bayan inci dedikleri bunlarında akrabası olunmadığı bilinen 40’lı yaşlarda bir kadın yaşar. Yine bir yortu gününde oraya giden adam, orada her sene düzenlenen ve bunu sonucunda kral seçilen birinin kraliçe seçmesiyle karşılaşır. Kimi seçeceğini bilemez. Genç ve güzel kızları mı yoksa bayan inciyi mi. Birden bayan incinin çok nazik ve hoş bir kadın olduğunu fark eder ve aynı zamanda bu kadının gerçekte kim olduğunu merak eder. Bu yüzden babaya bu kadını sorar. Baba yine bir yortu günüm ama çok yıllar önce bayan inci henüz bebekken onu kapı önlerine bıraktığını ve çeyiz parası olarak da yüklü miktarda para bırakıldığını ve yine o dönemde kendisin de henüz çocuk olduğunu ve o günden beri bu bebeğin anne babasının isteğiyle kendisiyle beraber yaşadığını söyler. Genç adam onun neden evlenmediğini sorduğunda adamın gözleri yaşarmıştır. Çünkü bayan inci ve bu adam birbirine aşıktır. Bayan incinin yanına giden genç adam Babanın kendisini sevip onun için ağladığını söyler. Bunu duyan İnci düşüp bayılır. Genç adam ise oradan uzaklaşır.

Herman Melville-Bartlebey

Bir büroda çalışan avukatın 3 yardımcısı vardır. Bunlardan biri henüz çocuk yaşta zencefilli çörek, biri Hindi ve diğeri de kıskaçtır. Yazar öykünün başında her üçünün de ayrıntılı bir tasvirini yapmaktadır. İşler yoğunlaşıp yardımcılar yetersiz kaldıklarında avukat bir dördüncüsünü Bartleby’ ı işe alır. Bartleby öyle bir insandır ki kendisine verilen köşeden asla dışarı çıkmaz, hiç kimseyle hiçbir şey konuşmaz. Avukat kendisinden yardım istediğinde de sözlediği tek söz “bunu yapmayı yeğlemem” olur. Böylece avukat ona her ne görev verirse versin yapmayı ret eder. Öyle ki günün birinde yapmış olduğu tek iş olan yazmanlığı da bıraktığını söyleyip artık yazmayacağı olur. Ama bürodan da asla dışarı çıkmaz. Avukat her ne kadar onu tanımak isteyip ondan bilgi almak istese de o bunu “yeğlemez”. Ne yapacağını bilemeyen avukat onu işten çıkarmayı düşünür. Ama adam bürodan çıkmayı hiç mi hiç yeğlemez. Onun yüzünden avukat bürosunu değiştirir. O büroya yeni kiracılar geldiğinde bile oradan ayrılmaz. Onu zorla dışarı attığında da dükkanın trabzanlarında ya da merdivenler de uyur. Avukat onu evine de davet eder ama adam bunu da yeğlemez. Derken hapse atılır. Hapiste yemek yemeyi hiç mi hiç yeğlemez ve orada ölüverir.

Mahmut Yesari-Yalı Uşağı ve Sürtük

YALI UŞAĞI Adamın birinin hayali uzak denizlere açılmaktır ve bunu gerçekleştirmek için çok uğraşır. Ama bir kıza tutulur. Kız da o sıra 60 yaşlarında biri ile evlenmek üzeredir. Bu adam çok zengin olduğu kızın annesi de onu evlendirmek ister. Yaşlı adam ise onu elde etmek için çok uğraşır. Ama kızın gönlü bu yalı uşağındadır. Çocuk ise başta onunla ilgilenmediğini söylese bile kızın kendisine açıldığını görünce onun sevgisine karşılık verir. Giderek de kıza daha çok bağlanır. Böylece kız yaşlı adamla evlenmekten vazgeçer. Ama sonradan kız öğrenir ki şehre uzak denizlere açılacak olan bir gemi gelir. O geminin kaptanı yalı uşağını gelmek için ikna etmeye çalışır ama adam bunu kabul etmez. Yalı uşağı bunu kabul etmemekle beraber içi içini kemirir. Sararır solar. Kız da bunu görünce onu göndermeye çalışır ve yaşlı adamla evlenmeye karar verir. SÜRTÜK Oldukça zengin olan bir adam sevgilisiyle beraber yaşamaktadır. Ancak araları son zamanlarda bozulmuştur. Bunun sebebi ise adamın kullanmış olduğu dil. Adam daha çok anlaşılmaz, ağır ve kültürel denebilecek bir dil kullanmaktadır. Bu yüzden de kadın evi terk etmektedir. Günün birinde üstü başı olabildiğince kirli, kimsesiz hayatını sokaklarda geçiren bir kız o evin çöplüğüne yiyecek bulmak için uğrar. Bu adam kıza rastlar ve onu evine alır. Ve bu kız evde yaşamaya başlar. Zaman gittikçe kızın her türlü huyu değişir. O artık her türlü marka düşkünü, kültür ve sanatı yakından takip eden çok da para harcayan biri haline gelmiştir. Bunu yaparken de nerden geldiğini unutmuş ve evin erkeğini de hiçe sayarak hep dışarlarda gezmeler tozmalar yapar. Bunun üzerine evin erkeği bu kadını da kovar.

Lessing-Yahudiler

Oyunda ismi verilmeyen Yahudi bir yolcu bir adam, kendi kâhyası ve diğer adamları tarafından soyulup öldürtme tehlikesi geçiren bir adamı kurtarır. Bu zengin adam ise ona karşı minnet duygusu duyar ve ona minnet borcunu ödemek ister. Konuşurlarken Yahudi adam yüce gönüllüğü ve üstün erdemiyle öyle göze çarpar ki adam kızını onunla evlendirmek bile ister. Ancak yolcunun uşağı da dâhil hiç kimse onun Yahudi olduğunu bilmemekte ve zengin adam da kendisini soymaya çalışanların maskeli oldukları için kendi adamları olduğunu bilmez. Israrla dayanamayan Yahudi ağırlanmayı kabul eder ancak bu arada evin kâhyasının hırsız biri olduğunu anlar ve adamın cebinden düşen yapma sakalla zengin soyluyu soymaya çalışanların bunlar olduğunu anlar. Bu arada zengin soylu da dâhil olmak üzere herkes soygunu yapan kişilerin Yahudi olduğunu söyleyip onlara ilenç yağdırır. Soygun açığa çıkar ve adamlar yakalanır. Adamın Yahudi olduğu ortaya çıkar ve zengin soylu minnetini belirtmekle beraber kızını vermekten vazgeçip tüm servetini ona bağışlamayı önerir. Ve ona karşı olan yüce gönüllülüğünden eksilme görülür. Uşağı dahi böyle iyi bir adamın Yahudi olmasına şaşakalır. Başta onun hizmetinden çıkmak istediğini söylese de yine de en sonda o iyi bir insan olduğunu söyleyip onun yanında kalır.

Chateaubriand-Son İbni Siracın Serüvenleri

İbni Hamit dedeleri Endülüs devletindeki hükümdarlarındandır. Endülüs devleti yıkılıp İspanyollar oraya hakim olduğunda İbni Hamitin ailesi de oradan sürülmüş ve başka bir yere gitmiştir. İbni hakim oldukça inançlı bir Müslüman ve milletine bağlı bir milliyetçidir. Bu yüzden de kendisi hep eskileri yad eder. Dedelerinin toprakları olan Gırnata hükümdarlığı gözünde tüter. Bu düşüncelerle İbni Hamit oraları tekrar görmek, belki de Dedelerinin topraklarını ele geçiren Bivara ailesinden birini bulup öldürmek ister. Bu yüzden de Gırnata’ya gider. Gırnata’da kendisinin gördüğü ilk kişi bir İspanyol kızdır. Bu kız Santa Fe Dükünün kızıdır ve oldukça güzel, çekici ve gençtir. İbni Hamitin kalbi yavaştan yavaştan bu kıza teslim olmaya başlar. Kız da ona ısınmaya başlamıştır. İbni hamit artık bu kızı her zaman görmeye başlar ve beraber zaman geçirirler. Adam kızla evlenmek ister ama kız kendisi Hristiyan olmayıncaya, İbni Hamit’de kız Müslüman olmayıncaya kadar onunla evlenmek istemez. İbni Hamitin oradan ayrılma vakti geldiğinde kızla sözleşir ve her sene aynı yerde buluşmaya karar veririler. O zamana kadar taraflardan hiç kimse birbirini aldatmayacaktır ve ta ki içlerinden biri diğerinin dinini kabul edip evlenene kadar. Böylece aradan 1 sene geçer tekrar buluşurlar ama bir şey değişmemiştir. Aradan birkaç sene daha geçer. Yine buluşurlar ama İbni Hamit kızın yanında Lautrice denen bir adam görür. Belli ki bu adam kızla evlenmek istemektedir. Üstelik de Lautrice güçlü, soylu bir ailenin üyesidir. Daha fazla dayanamayan İbni Hamit Hristiyan olmaya karar verir. Ama tam da bunu açıklamak üzereyken kızın ailesinin kendi ailesini süren Bivara ailesi olduğunu öğrenir. Bu iki aile düşman ailedir ve bu gelişme aralarındaki durumu sarsar. Ve kızın abisiyle düello yapar. Düelloda üstün gelir ama ona zarar vermez. Bunun üzerine kız Hristiyan olmak koşuluyla kendisiyle evlenip granada kalabileceğini söyler ama İbni Hamit bunu kabul etmez ve oradan uzaklaşır ve kendisine ne olduğu bilinmez. Blanca ise bir daha İbni Hamitten bahsetmez. Babası ve abisi ölmüş. Tek başına kalmıştır.

Charles Dickens-gizemli öyküler

ASILMIŞ ADAMIN GELİNİ Goodchild ve İdle adında iki adam adi peri söylentilerine karışmış olan bir eve serüven yaşamak ve or-ayı gözlemlemek için gelirler. Bu ev seruvencilerin burayi ziyaret etmek istedikleri zamanda otel olarak kullanılmaktadır. Seruvenciler iceri girer girmez 6 tane yaşlı adamin kendilerini karsiladiklarini görürler. Onun dışında bu yaşlı adamlara pek rastlamazlar. Gece saat 1 de kaldiklari odaya yaşlı adam girer. Bu sırada goodchild uyanık idle ise uykuya yenik düşmüş haldedir. Bu yaşlı adam goodchild a ilginç bir hikaye anlatir. Bu hikâyede daha önce kendisini terk etmiş ve evlenmiş olan bir kadinin sevgilisi olan ve sonradan kadinin kocasi öldüğünde tekrar kendisine geri gelecek olan ve kadınla evlenecek olan adamin ta kendisidir. Kadin varlıklı biri olduğu icin ve adam kadinin daha önce kendisini terk etmis olduğu için hem kadının mirasina konmak hem de intikam almak istemektedir. Bu bunlari gerceklestirmek için once kadinla evlenmesi gerekmektedir. Ancak kadin daha evlenmelerinden önce ölür. Kadinin bir de kizi vardir. Tüm mirasin kendisine kalmasi için kizin da ölmesi gerekmektedir. Adam kadına ölmeden kızını kendisine bırakacak bir vasiyet yazdirir. Kadin öldükten sonra daha küçük yaşlardaki kizi tamamen kendisine bağlı ve her istediğini yapacak bir köle haline getirnek için bir kadina eğitmesi için verir. Kizin yasi buyudugunde de kendisiyle evlenecektir. Kiz tüm insanlardan hatta ışıktan da uzak kasvetli bir evde senelerini geçirir. Ve en sonunda da adama bağlı her istediğini yapacak bir köle haline gelmiştir. Adam kizla evlenir. Ve sonra kendisinin ölmesi gerektiğini söyler. Kiz her ne kadar buna dirense de en sonunda efendisine boyun eğer ve ölür. O öldüğü sirada kizla gizli görüşen ve olanlari gizlice gözlemleyen bir genç adam çıkar ortaya. Bu adam kiza aşıktır ve intikam yemini eder. Ama adam bu genciöldürür ve bahçeye gömer. Kizin mirasını alan adam her geçen gün daha da zenginlesmektedir. Bir gun şimşek bahçedeki agaca düşer ve ağaç iki parçaya ayrılır. Nadir görülen bu olay bilim adamlarinin ilgisini çeker ve araştırmak için bahceyi kazar. Ve oraya gömülen genç ortaya çıkar. Adamin cinayet isledigi ortaya ciksr2 ve adam asılır. Asilan adamin ruhu her gece saat başı 1 kat çoğalır ve cogaldigi kadar da ruhu aci çeker. Ancak bu aci ve çoğalma ancak gece saat bir de uyanik olan iki insana bu olayin anlatilmasiyla son bulacaktir. Bu ise pek mümkün görünmemektedir. Çünkü ruha işlenmiş bu lanet o eve giren insanlari bir şekilde uyutur. Aynen goodchild bunlari Dinlerken idlenin uykuya yenik düşmesi gibi. Olay bittikten sonra her ne kadar goodchild olanları arkadaşına anlatsa da idle bu olanlara pek olanak vermez. SINYALCI şehirden uzak kasvetli ve issiz tren istasyonunda çalışan bir adam tren kazalarından önce bir hayalet gördüğünü ve hayaletin yaptığı isaretlerle kendisine işaretler verdiğini düşünmektedir. Son zamanlarda sinyalci bu hayaleti çok görmektedir ve bu yüzden de kafasi çok karisiktir. Bu sirada yanina başka bir insan gelir ve onunla tanışır. Bu yabanci kişi başta ona seslenirken tıpkı hayaletin söylediği gibi hey aşağıdaki merhaba dediği için kendisi ondan korkmaktadir. Ama sonra onun hayalet olmadığını anlar. Ve basina gelen olayları ve hayaleti bu yabancıya anlatir. Yabancı bunlara inanmasa da bu adami yine de dinlemeye devam eder. Sonraki gün yabanci geldiğinde sinyalcinin lokomotofin altinda kalıp öldüğünü öğrenir. Belli ki adam hayaletin peşinden sürüklenirken böyle bir olay yasanmistir. CINAYET DAVASI işlenmiş bir cinayetin takipçisi olan bir adam bu cinayet te yargici kurulu üyesi olarak seçilir. Monoton bir bankacı yaşamı olan adam biraz olsun tekdüzelikten kurtulmak için bu görevi kabul eder. Ancak bu görevi kabul ettikten sonra kendisi sürekli olarak öldürülmüş adamin hayaletini görmektedir. Hayalet dava sürecinde suçlu olanin sanık olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Bu hayaleti bankacidan başka kimse gorememektedir. Hayalet bazen diger kisiler davranışlarında yonlendirici etkiye sahip olabilmektedir. En sonunda sanik idam cezasina carptirildiginda bankaci hayaleti bir daha görmez. BİR HAPİSHANEDE İTİRAFLAR iki erkek kardeşten biri, diğeri öteki insanlarca çok beğenildiği için onu çok kiskanmaktadir. Bu erkek kardeşler iki kiz kardesle evlenmektedir. Kardeslerden kiskanilanin karısı hastadir ve ölür. Bu kadin ailesinden kalma mirasa sahiptir ve bu miras kiskanilan kardeşe kalacaktır. Kısa bir sure sonra kiskanilan kardes de ölür. Geride kalan 4 yaşındaki oğlunu da abisinin karısına emanet eder ve çocuğa bir şey olmasi durumunda mirasın bu kadina kalacağını belirtir. Çocukta annesi ve babasını gören kıskanç adam hem mirasa konmak hem de içindeki nefreti bastirmak için çocuğu öldürmeye karar verir. Çocuğu öldürür ve bahçesine gömer ancak Sonraki günlerde evlerine iki misafir subayin gelmiş olduğu bir zamanda 2 av köpeğinin gömülmüş cesedi ortaya cikarmalari doğrulari ortaya çıkarır ve adam hapse atılır ve idama çarptırılır.

Chamisso-Peter Schlemihl

Peter Schlemihl, zengin bir soylunun yanına giderken orada tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu adam oradaki soyluların her dediğini cebinden çıkarır. Önce bir yakı, sonra bir teleskop sonra da bir çadır derken 3 tane atı cebinden çıkarır. Peter de bu durumu şaşkınlıkla izler. Korkarak da olsa adamla konuşmaya cesaret eder. Adam ona bir öneride bulunur. Gölgesini kendisine vermesi durumunda kendisinden ne isterse vereceğini söyler. Ayrıca kendisinde her türlü büyü gücü bulunan şeyler bulunduğunu belirtir. Peter içinde altını hiç eksilmeyen bir kese alır ve gölgesini ona vermeyi kabul eder. Adam gölgeyi kavradığı gibi cebine sokar. Peter ise zengin olmuştur. Keseden ne kadar altın çıkarırsa çıkarsın altınlar hiç bitmez. Altınların çokluğundan olsa gerek Peter onlardan sıkılır. Dışarı çıkar ancak gölgesi yoktur. Bu yüzden de nereye giderse gitsin alaya küçümsemeye ve dışlanmaya maruz kalır. Bu durumda Peter ne yapacağını bilemez. Artık dışarı çıkmaya korkar. İyi bir ev ve bir çok da uşak satın alarak oralardan uzaklaşır. Gittiği yerde çok iyi karşılandığını gören Peter şaşırır. Ama kasaba halkı onu soylu bir kont zanneder. Peter çok güzel bir kız görür ve ona âşık olur. Gittiği kasabada da çok büyük bir şölen verir. Şölene herkes davetlidir. O kız da şölene gelir. Kızla konuşur ve kız da ona ilgi duyar. Ancak hiç kimsenin Bender adındaki sadık uşağının dışındaki hiç kimsenin onun gölgesiz olduğundan haberi yoktur. Ancak kasabada şüpheler baş gösterir. Uşaklarından biri kendisinin güneşe çıkmasını ister eğer ki çıkmazsa gölgesiz olduğunu kabul edip bir daha da ona hizmet etmeyecektir. Bu uşak ayrıca kendisinden bir hayli altın aşırıp zengin olmuş bir uşaktır. Peter’in aşık olduğu kızla evlenme günü gelip oraya gittiğinde tuhaf davranışlarla karşılaşır. Kız ve ailesi onun gölgesiz olduğunu öğrenmiştir. Kız baygınlıklar geçiriyor baba sinir krizine girmiştir. Baba üç gün içerisinde eğer ki gölgesini bulmazsa kızı başka birine vereceğini söyler. Kızı isteyen ve babasının vermek istediği diğer kişi Peter’in kendisini açığa vuran uşağıdır. Bu arada keseyi Peter’e veren adam önceden söylemiş olduğu tarihte gelir. Ve kendisini her şeyden kurtarabileceğini söyler. Kendisine gölgesini geri vereceğini ama bunun karşılığında o öldüğünde ruhunu ona vermeyi kabul edecek bir belgeyi imzasını ister. Tuhaf adam bu isteği kabul ettirmek için her yolu dener ama Peter’i ikna edemez. Peter altın kesesini de atar. Ve tek başına yollara düşüp çöllere düşer. Yolda kendisine çizme veren birini görür. Bu çizme Hızır Çizmesidir ki bu çizmeyle dünyanın istediğin yerine istenilen anda gitmeye yarar. Böylece Peter dünyanın uzak bir köşesini kendine ev edinerek tüm dünyayı dolaşarak yaşamını devam ettirdi.

Carlo Goldoni-Yazlık Dönüşü

Bu oyundaki kişiler yazlık hayatına düşkün onun uğruna mal mülklerini feda etmiş ve bu uğurda borca batmış insanlar yer alır. Yani kişiler lükse düşkünlükleri ve parasal sıkıntı içinde bocalayıp durur. Ancak çoğunlukla da bu lüks hayatın değmez olduklarını anlarlar. Leonardo ve kız kardeşi Vittoria da bu düşkünlüklerinden mustarip insanlardır. Özellikle de Leonarda borç harca batmış alacaklıları sıraya geçmiştir. Bu batmışlık ve düşkünlük içinde bile Leonardo o insanları küçük görür. Leonardo’nun kurtuluş için tek çaresi vardır. O da Gıacinta ile evlenip onun çeyiz parasıyla borçlarını kapatmak ve kız kardeşi Vittoria’nın Guglielmo ile evlenmesidir. Ancak kız kardeşiyle evlenmesi beklenen Guglielmo ile kendisinin evlenmeyi düşündüğü Giacinta arasında geçmişte bir şeyler yaşanmıştır. Üstelik de ikisinin arasındaki ilişki henüz tamamen bitmemiştir. Guglielmo bir şekilde Giacinta’ya ulaşmaya çalışmaktadır. Bu yüzden de Vittoria ve Leonardo evlenecekleri insanlar karşısında soğuk karşılanır. Çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeyen Leonardo dayısından yardım ister. Ancak dayısı yaptıklarından ötürü onunla alay eder. Ve ona yardım etmez.Fulgenzio adlı adam Leonardo’ya yardım eder ve onu akrabalardan birinin bıraktığı mirasla geçinmesini salık vererek onu bu durumdan kurtarır. Bu arada Rosina ve Tognina denen evli çiftin ilginç ilişkisinde de Togninonun henüz çocuk yaşta erkek çocuğu oluşudur ve bu da kitap içerisindeki gizli saklı ilişkiler ve evlenme durumlarının karmaşıklığı ve çıkara dayalığını gösteren örneklere ek bir durum olur.

Carlo Goldoni-Yabanlar

Bu oyunda Lunardo adlı bir tüccarın Margherita adlı karısı ve Lucietta adlı bir kızı vardır. Margherita Lucietta’nın üvey annesidir. Lunardo kadınlara karşı o kadar katı biridir ki evlerine en yakın akrabalardan dahi birinin gelip onları görmesini istemez, kendilerinin asla süs eşyası dahi takamayacağını, güzel elbiseler giyemeyeceğini, başkalarıyla konuşamayacağını öyle ki kadınlarınla dahi sohbet edemeyeceğini belirtir durur. Bu yüzden evlerinde tartışmalar eksik olmaz. Karı koca Simon ‘ve Marina’nın durumu da bundan farklı değildir. Bu her iki eş kadınları insan yerine dahi koymazlar ve kendilerinin sürekli ev hapsinde olması gerektiğini söylerler. Diğer taraftan Canciano ve Felice adlı kadının evliliklerinde durum tam tersidir. Daha doğrusu Canciano’da aynı düşüncelere sahip bir erkektir ama karısı Felice öyle kurnaz, iş bilir ve özgürlük düşkünüdür ki kocasına her istediğini yaptırır. Bu kocaların bir diğer ortak özellikleri kadınların akraba taraflarından destek alarak kendilerine üstün gelecekleri korkusuyla dolu olmalarıdır. Bu yüzden de kadınları akrabalardan da özellikle uzak tutarlar. Günün birinde Lunardo kızını evlendirmek ister. Kiminle evlendireceğine ne zaman evlendireceğini ve bununla ilgili her şeye karar vermiştir ama bunu karısı ve kızıyla paylaşmaz. Kız ise evlenip kurtulmak peşindedir. Kızını evlendireceği Filipetto’nun teyzesi Maria bunu bir şekilde öğrenir. Ve gizli bir şekilde bu haberi Margherita ve Lucietta’ya ulaştırır. Ancak kızda hiç görmediği biriyle evlendirilme korkusu vardır. Evlilik olayını öğrenen Felice, Filipetto’yu kadın kılığına sokup Lucietta’yı görmesini sağlar. Ancak Lunardo’ya yakalanırlar. Bunun üzerine Lunardo nikahtan vazgeçeceğini karısını ve kızını yaşanan kepazeliğin sebebi olduklarını düşündüğü için manastıra kapatmaya karar verir. Aynı şeye Simon’da karar verir. Ancak Felice onlarla öyle bir güzel konuşur ve etkiler ki onlar bu nikaha razı olurlar. Ama Felice’nin bu davranışından sonra erkekler kadınlara ne şekilde davranılması gerektiğini bilemezler.

16 Mart 2018 Cuma

Bernardin De Saint-Pierre--Paul Ve Virginie

Madam De La Tour ve Marguiriete benzer olayları yaşamış olup, yazgı kendilerini tüm toplumdan uzak, doğayla iç içe küçük bir yerleşim yerine getirmiştir. Kadınlardan bir tanesi evlilik dışı bir ilişki yaşar ve bir çocuk doğurur. Bu yüzden de tüm tanıdıkları kendisini dışlar. Diğeri ise yine başka adam kendisini aldatır ve çocuğuyla beraber onu terkeder. Madam De La Tour’un Virginie, Marguiriete’nin de Paul adında bir erkek çocuğu olur. Bunlar birkaç köleleriyle beraber toplumdan uzak bir yerde yaşarlar. Benzer olayları yaşamış olduklarından bu kadınlar birbirlerinin kardeşleriymiş gibi yaşarlar. Paul ve Virginie de hep birlikte oyun oynar, hep beraber zaman geçirirler. Öyle ki birbirlerine kardeş derler. Bu iki aile arasında öyle bir bağlılık vardır ki dışardan bu bağların koparılması çok zor görünür. Aralarındaki saf sevgi ise adete görülmeye değerdir. Ancak ne zaman ki Virginie ve Paul erginlik dönemine girdiğinde işler değişir. Virginie kardeşim dediği Paul’e farklı şeyler hisseder. Paul ise Virginiye ne olduğunu bilmediği öyle şeyler hisseder ki Virginiye annesinden bile daha farklı sevdiğini düşünür. Günün birinde adaya gelen haberde Virginie’nin halası ölmek üzeredir ve mirasını yeğenine bırakmak istemektedir. Bu yüzden de Virginieyi onlardan almak istemektedir. Annesi kendisi öldükten sonra kızının kimsesiz kalacağını düşündüğünden onu gitmek için ikna etmek ister. Ancak Virginie gitmek istemez. Bunun üzerine annesi eğer giderse kimsesiz kaldıklarında Paul’a bu parayla yardım edebileceğini söyler. Virginie Paul’a yararı dokunacağını anlayınca gitmeye karar verir. Bunun üzerine Paul’da onunla gitmek ister. ama o gidince annesine bakacak kimse kalmayağı için onun gitmesini istemezler. Paul’de gelmek istediğinden Virginie gizlice oradan ayrılır ve halasının yanına gelir. Ancak Virginie daha önce hiç sosyal ortamda bulunmadığı, okumaz yazma bilmediği için halasının verdirttiği eğitimlere ve oraya ayak uyduramaz ve geri gelir. Adaya dönüşte gemi kaza yapar ve Virginie ölür. Bundan sonra bu aileler için her şey dayanılmaz hale gelir. Ve zamanla kimi üzüntüden kimi hastalıktan teker teker diğer hayata göçerler.

Beaumarchais-Sevil Berberi

Rosine kimsesiz kalmış Bartholo adında bir doktorun yanında yaşar ve doktor onun vasisidir. Doktor ondan epey bir yaşlı olmasına rağmen bu kızla evlenmeyi planlamaktadır. Ancak kız buna hiç razı değildir. Kont Almaviva adında biri onu görmüş ve aşık olmuştur. Bu yüzden de onun evine gidip onunla konuşmak istemektedir. Ama doktor o kadar kıskançtır ki pencereleri dahi hiç açttırmaz. Kont ne yapacağını bilemez haldeyken Figaro adında Bartholo’nun hem berberi hem de ayak işlerini yapan bir adam çıkagelir ve konta yardım edeceğini söyler. Bundan sonra olaylar sarpa sarar. Kont kılık değiştirir, kızın evne girer. Şarkı söyleyerek şifreli bir şekilde konuşmaya başlarlar. Ama doktor işkillenir. Onu kovar. Bu sefer de farklı bir plan yaparlar. Figaro evin tüm uşaklarına ilaç vermiş ve uyutmuştur. Kont farklı bir kılıkla eve gider. Doktorun evlilik işi için ayarlamaları yapan adam tarafından gönderildiğini söyler. Yine kızla iletişim kurmaya çalışır. Ama kendisi gönderdiğini söylediği adam gelir olanları görünce kafası karışır. Ama kont ona bir kese altın verince bozuntuya vermez. En sonunda kont niyetini açıklar. En sonuda da kızla evlenir.

Balzac-Tours Papazı

Kitapta çoğunlukla kendisinden kız kurusu diye bahsedilen Matmazel Gamard, yaşı geçkin hiç evlenmemiş bir kadındır. Kendisine ait evi vardır ki bu kendisi de o evde kaldığından kiracı olarak sürekli rahipleri almaktadır. O evde Rahip Chopelou ve rahip Troubert kalmaktadır. Rahip Troubert ve Chopelou arasında bir üstünlük savaşı vardır ki Chopelou bu savaşta üstün olan taraftır.Rahip Chopelou günün birinde yakalandığı hastalıkta ölür ve dairesi boşalır. O dairede bu rahibe armağan edilen ya da bağışlanan pek çok değerli eş eşyası mobilya, kitaplık ve portre vardır. Rahip Birotteu’n ise önceden beri bu daireye geçip bunların sahibi olmak hayalidir. Chopelou öldüğünde vasiyetinde Birotteou’nun buraya yerleşmesini ister. önceden Chopelou ve Matmazel arasında hiçbir problem olmaıp, birbirlerinden memnun olduklarından kadın bu isteği yerine getirir ve Rahip Birotteu’yu yeni kiracısı olarak kabul eder. Böylece Rahip ilk hayalini gerçekleştirir. İkincisi ise Psikopos danışmanı olmaktır. Yeni evinde baskın kişiliği olan Matmazel önünde eğiliğp, onun kabul edegeldiği alışkanlıklara katlanan adam mutluca yaşar ancak rahip zamanla sıkılmaya başlar. Evdeki yapılan rutin buluşmaları savsaklamaya başlar. Daha çok madam Listomereye uğrar. Bu durumda Matmazel ona karşı soğumaya başlar ve kendi çevresinde onun hakkında kötü konuşmaya başlar. Bu da zamanla onunla olan davranışlarının şeklini değiştirir. Tümden ona karşı cephe alır. Buna artık dayanamayan papaz birkaç günlüğüne Madam Listomer’da geçirir. Bunun üzerine kadın avukat gönderip bu davranışını evi bırakmak olarak algıladığından evi tümden terketmesi gerektiğini bildirir. Papaz efendi ne yapacağını bilemez, düşünür taşınır en sonunda da kendisine gönderilmiş boşaltma sözleşmesini imzalar. Daha sonra eşyalarını ordan almak ister ama alamaz. Çünkü sözleşme maddelerinde bu eşyaları kira bedeli olarak kadına bırakan bir madde vardır ve rahip bunu gözden kaçırmıştır. Bunun üzerine Madam Listemore ve cephesi rahibi yüreklendirerek onun matmazele dava açması gerektiğini söyler. Böylece Madam listemore ve cephesi Rahip Biroutteyi, Matmazel cephesi de Rahip Trouberti yanına alarak karşılıklı cepheler oluştumuşlar, gittikleri her yerde birbirini kötüler şey söylemeye başlamışlardır. Olay mahkemeye taşınınca herkes bunu konuşmaya başlar. Öyle ki madam Listomerin binbaşı yeğeni eğer ki davadan dönülmezse terfi alamayacağı ve hatta rütbe düşüleceği, yine madam listomerin yakın vekili eğer ki bu dava devam ederse vekilliğini dahi kaybedebileceği ihtimaliyle karşı karşıya kalır. Bunun üzerine madam listemore ve yakınları bu davadan Rahibi geri döndürmek için uğraşlar vermeye başlar. En sonunda da rahip kent dışına kuytu bir yere atanır. Madam de Listomere ölür ve rahibe biraz para bırakır. Ancak buna da dava açılır ve davayı açan terfi ettirilir.

Balzac-Bilinmeyen Başyapıt-Kırmızı Han

BİLİNMEYEN BAŞYAPIT Poussin tanınmış bir ressam, ünlü bir sanatçıdır. Porbus’da aynı şekilde ünlü bir sanatçı olup zengin olma derdinde olan birdir. Bu yüzden de Poussin’i bir gün takip eder ve onun gittiği yere gider. Bu ressamın adı Mabuse olan yaşlı bir adamın evine gittiğini görür. Yaşlı adam yapmış olduğu resimlerden Poussin’i azarlar, kızar ve resmin nasıl olması gerektiğinden bahseder. Genç adam yani Porbus ise gördüklerine ve duyduklarına şaşırır. İki ressam arasındaki konuşulanlara göre yaşlı ressamın yapmakta olduğu bir tablo vardır ki bu tablo ressamının mükemmelliğini gösterir. Yaşlı ressam tabloyu öyle bir anlatır ki onu adeta bir canlı olarak görür. Ve güzelliğinin bozulmaması için de onu hiç kimseye göstermez. Her ne kadar genç ressam bunda ısrar etse de yaşlı olanı bunu kabul etmez. Sonraki günler bu ressam yine yapmakta olduğu tabloda bir hata olduğunu söyler. Bu yüzden de bu tabloya değecek bir kadın için başka bir yere gideceğini söyler. Bu sırada Porbus’un aklına Gillette gelmiştir. Gillette kendisinin sevgilisi ve oldukça güzel bir kızdır. Kendisinin bu yaşlı adama modellik yapabileceği düşüncesi gelir. Bunu kadına söyler. Ama kadın güzelliğinin başkasının gözünde sergilenmesinin ikisinin arasındaki aşkı bitirip, her şeyi değiştirebileceğini söyler. Ama bu adamı sanata yaklaştıracak bir adımdır. Teklif yaşlı adama yapıldığında bunu asla kabul etmez. Çünkü bu resmin asla başka birinin yanında gösterilmek yoluyla kirletilemeyeceğini ve tablosunun kusursuz olduğunu söyler. Bu arada Porbus bu modellik fikrinden vazgeçer ve her şeyden önemli olan şeyin aralarındaki sevgi olduğunu ve bunu kaybetmeye değer olmadığını söyler. Yine de Poussin ressamın odasına girmiş ve tabloya bakmıştır. Yaşlı ressam ona tablosunun kanlı canlı karşısında durduğunu söyler. Poussine gösterir. Ama Poussin tabloda çiziktirilmiş birkaç fırça darbesinden başka hiçbir şekil göremez. Bunu da yaşlı ressama söyler. Yaşlı ressam tabloya bakar ve her şeyi yanlış görmüş olduğunu anlar. Sonraki gün geldiğinde yaşlı adamı intihar etmiş bulurlar. KIRMIZI HAN Alman bir ticaret adamı ve Fransız-Alman karışık konukları bir salonda oturmaktadır. Alman olan onlara başına gelmiş bir öykü anlatmaktadır. Savaş yıllarında bir kasabaya 2 cerrah yardımcısı gönderilir. Bunlar yolda Kırmızı han denilen bir hana gelirler. Han tıka basa doludur. Ama hancı iyi yürekli biri olduğu için onları kabul edip kendi yatağında yatırabileceğini söyler. Aradan biraz zaman geçer ve iki ticaret adamı gelir bu sefer de hancı onları kabul etmekte isteksizidr. Ama cerrah yardımcılarının da olumlamasıyla onları kabul eder. Yatmadan evvel hancı kendisinde yüklü miktarda para bulunduğunu ve onlara güvendiğini söyler. Ama gece cerrah yardımcılarından biri adamı öldürüp parayı kaçırmanın hesabını yapar. Ama vicdanı el vermez. Bu işi gerçekleştirmez. Ancak sabah kalktığında adamın öldürülmüş olduğunu görür. Üstelik arkadaşı da kaybolmuştur. Herkes bunu yapanın kendisi olduğunu söyler. O ise arkadaşının bu işi yapmış olduğuna inanmaz. Ve onu savunur. Cinayeti ise uyku sersemliğindeyken yapmış olabileceğini itiraf eder. Adam infaz edilir. Bu olanlar anlatıken dinleyenlerden birinin tuhaf davranışları göze çarpar. Bu yüzden de adamın biri parayı kaçırmış olan adamın bu olduğunu düşünür. Bu adam ayrıca bir hastalığa yakalanmıştır ki arada bir krizi tutar ve kendinden geçer ve acı çekmeye başlar. O adamın parayı çalmış olan kişi olduğunu anlayan adam öğrenir ki kendisinin aşık olup da evlenmek istediği kız bu adamın kızı ve mirasçısıdır. Bu yüzden de kendisi bir ikilemde kalır. Çünkü kadının zenginliği babasının kendisine miras bırakmış olduğu maldır. Babasının malı ise yıllar önce bir cinayet işlenerek başka bir adam tarafından çalınarak kazanılmıştır. Adam ise ne yapacağını bilememektedir. Adam malın kaynağı meşru olmasa bile bundan habersiz olan kızın hayatının dengesinin bu yüzden bozmanın kimsenin hakkı olmadığını düşünür.

Francis Bacon-Yeni Atlantis

Bir gemi yolculuğuna çıkılır. Fırtına ve rüzgârın sürüklemesiyle, bilinmeyen bir yere giderler. Gittikleri yerde yabancı insanlarla karşılaşırlar. Başlarda bu insanlar onların karaya çıkmasına izin vermezler. Daha sonra Hristiyan olduklarını öğrenir ve kendilerini çok güzel bir şekilde ağırlarlar. Bu kimsenin tanımadığı bilmediği insanların yaşamları, gelenek ve görenekleri oldukça farklıdır. Hepsi de çok mutlu, saf ve kötülükten uzak bir yaşam sürmektedirler. Bu arada misafirler ve yerliler konuşurlar. Anlaşılan odur ki buradaki insanlar gizlice diğer ülkelere kılık değiştirerek gider ve diğer bölgelerdeki her şeyi öğrenirler. Daha açıkçası bu insanlar diğer bölgelere gider oradaki bilimsel gelişmişliği takip eder, önemli buldukları kitapları ülkelerine getirirler ve böylece her şeyden haberdar olurlar. Ama kendilerini de gizleyip, kimliklerini de sakladıkları için hiç kimse onlardan haberdar değildir. Bu insanların Süleyman Evi konseyi dedikleri en üst bir kurulu vardır ki bu ülke yönetimini onlar yaparlar. Günün birinde bu konseyin başkanı misafirleri ağırlar ve sözcü olarak yazarla konuşur. Bu arada bu ülkenin düzeninden bahseder. Daha doğrusu sahip oldukları imkanlardan, yaptıkları deneylerden, ulaşmış oldukları bilgi düzeyinden… yine anlaşılan odur ki kendileri henüz diğer medeniyetlerin ulaşamadıkları bilgi birikimine ulaşmış, teknolojik noktada ileri noktalara ulaşmışlardır. Kitap bitirilmediği için burada yarıda kalmaktadır.