18 Mayıs 2019 Cumartesi

Semerkant- Amin Maalouf


Kitap dört ayrı bölümden oluşuyor. İlk iki bölüm Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah buluşma ve tanışmalarını ve bu arada geçen olayları anlatır. Son iki bölümde de bahsi geçen olayların asıl olarak kayda geçirildiği ve Ömer Hayyam’a ait olduğu söylenen Semerkant Yazması kitabının Benjamin O. Lesage tarafından nasıl ele geçirildiğinden bahseder.
Hayyam Semerkant’a gider. Ama orada durum hoş değildir. Şehre ayak atar atmaz bir grubun kışkırtmasıyla filozoflar kötülendiğini, lanetlendiğini görür Hayyam. Üstelik de kendisinin de ünlü bir filozof olarak tanınır. Ayrıca onu tanıyanlardan bazıları onun şarabı yüceltip tanrıyı alçalttığını düşünürler. Böylece Hayyam şehre ilk adımını attığı anda bir güzel dayak yer. O anda şehrin kadısı Ebu Tahir onu görüp tanır ve onu kurtarır. Bir bahaneyle onu aklar ve ona değer verdiğini gösterir. Böylece Hayyam Semerkant’ta güvenilir bir liman bulmuştur. Ayrıca orada Cihan adlı şair bir kadınla tanışır ve aralarında tutkulu ve şehvetli bir ilişki başlar. Ama Hayyam ve Cihan bambaşkadır. Hayyam saraydan gösterişten ve siyasetten tiksinir kadın ise tam tersi bunlara tutkundur.  Ebu Tahir ona içi boş olan görkemli bir boş defter armağan eder. Hayyam’da dayak yediği günden itibaren bir şeyler yazmaya başlar. Bu arada da kendini bilime adar, Han ve kadının yıldız fallarına bakarak da biraz para kazanır. Han’ın kız kardeşi Selçuklu Hanedanın dan biriyle evlidir. Selçuklu Hükümdarı günün birinde sefere çıkar. Almaya çalıştığı yer Semerkant, Buhara ve Hayyam’ın içinde bulunduğu yörelerdir. Alpaslan büyük bir orduyla hareket etmekteyken gizlice saldırıya uğrayıp ölür. Onun yerine Melikşah geçer. Han ve kadı yasa giderler. Hayyam’ıda yanlarında götürürler. Yas yerinde vezir Nizamülmülk Hayyam’ı tanır. Nizamülk Hayyam’a seneye aynı zamanda İsfahan’a gelmesini ister. Aradan bir sene geçer. Hayyam harekete geçer. Cihanı’da yanında götürmek ister ama Cihan sarayı terketmek istemez.  Yolda hanın birinde yer kalmadığı için bir odayı bir yabancıyla paylaşmak zorunda kalır. Odasını paylaşmak zorunda kaldığı kişi Hassan Sabbah’tır. Hasan Sabbah o kadar okumuş ve o kadar bilgi doludur ki Hayyam ona hayran kalır. Hasan’da Nizamülmülk’ün yanına gitmek ister ve orada kendisi için yapılabilecek bir işi olabileceğini söyler. Böylece ikisi beraber Nizamülmülkün yanına gider. Nizamülk Hayyam’a hafiyeciler başı teklifini sunar. Üstelik de ona çok istediği rasathane, her türlü maddi desteği de verecektir. Ömer bu teklifi reddeder ama Hasan Sabbah’ı önerir. Onun ne kadar zeki ve bilgi dolu olduğunu anlatır. Hasan beklenildiği gibi tüm imparatorlukta uçtan uça çok sağlam bir hafiye örgütü kurur ve başarılı da olur. Giderek de Melikşah’ın gözüne girer. Ancak Hasan Nizamülmülkün yerini almaya çalışır ve her fırsatta da onu hükümdara kötüler. Günün birinde Hükümdar Nizamülkten tüm alacak ve vereceklerin hesaplanıp kendisine verilmesini ister. Nizamülmül’de tüm hesapların toplanıp derlenmesi için 2 yıl gerektiğini söyler. Ancak Hasan ortaya atılır ve tüm yetkinin kendine verilmesi durumunda bu işi 40 günde halledeceğini söyler. Böylece Nizamülk ve Hasan arasında bir düşmanlık başlar. Üstelik ülkede karışır. 40.günde Hasan tüm raporları Hükümdara teslim etmeye çalıştığında fark eder ki raporları birileri tarafından çalınmış ve karıştırılmıştır. Bunu yapan Nizamülmülktür. Hasan ise idama mahkum edilir ama Hayyam’ın araya girmesiyle Melikşah onu affeder ve sürgün eder. Böylece Hasan kaçar ama intikam almaya da yeminlidir. Aradan geçen seneler sonunda Hasan Sabbah çok sağlam bir örgüt kurup kendi inançlarını yayar. Alamut kalesini satın alır. Ve örgüt adına her yerde suikastler düzenler. Ülkede kaos ve karışıklık çıkarır. Üstelik de melikşah ya da Nizamülmülk buna engel olamaz. Bu arada Cihan bu saraya gelir ve Hayyam’la olan tutkulu ilişkisi devam eder. En sonunda da evlenirler. Ülkede ne olursa olsun Hayyam asla siyasete girişmez ve yaşananlar pek de umurunda olmaz. Hasan Sabbah gizlice onu Alamuta davet eder. Oraya gitmez ve kendi bilimiyle meşgul olmaya devam eder.  Bu arada ülkede karmaşa daha da derinleşir. Hassan sabbah Semerkant hanlığını da bir şekilde ele geçirir, hanı radikal bir İsmaili yapar. Bunu kabul etmeyen halk da ya öldürülür ya da sürgün edilir. Kadı Ebu Tahir hükümdarlığa sığınır. Han Melikşahın karısının kardeşi olduğu için Nizamülmülk, Melikşahın karısının oraya saldırmaya iin vermeyeceğini bilir bu yüzden de Hanın İsmaililer tarafından esir alındığını onu kurtarmak için oraya saldırmak gerektiğine dair onları ikna eder. Ve hanlığı geri alır ama yalanı da ortaya çıkar. O günden sonra Melikşah ve karısının Nizamülmülkle araları daha da kötü olur. Nizamülmülk de iyice yaşlanır hastalanıp kendi köşesine çekilir. Nizamülmülk de iyice yaşlanır hastalanıp kendi köşesine çekilir. Hükümdarla araları öyle bozulur ki Melikşah onu öldürmek ister. Ama bunu sinsice planlar çünkü doğrudan onu öldürmesi Nizamülmülk taraftarlarının tepkisini çekip yeni bir karışıklığa yol açacaktır. Melikşah Hasan Sabbahla haberleşir. Veziri öldürmek için planlar yapar. Melikşah onu kendiyle beraber bir yere götürecektir. O arada da Sabbah’ın adamlarından biri onu öldürecektir. Ama vezir hükümdara gelip rüya gördüğünü ve rüyasında peygamberi görüp onun kendisine Melikşahın ölümünden 40 gün önce öleceğini söyler. Bu her ne kadar Melikşahı korkutsa da infaz gerçekleşir ve vezir öldürülür ama ortalık iyice karışır. Öyle ki Hayyam eskiden Hasan’ın dostu olduğu için onun da öldürülmesine karar verilir. Ama vezirin en yakını adamı Hayyamla vezir arasındaki dotluğu bildiği için onu korumasına alır ve onu saraydan kaçırır. Hayyam da artık sürgün hayatı yaşamaya başlar. Hasan Sabbah onu kalesine sığınmasını teklif eder ama o bunu kabul etmez. Ama günün birinde Sabbah korumasını öldürtüp Hayyam’ın herşeyi olan Semerkant Yazmasını kaçırtır. Buna rağmen Hayyam Alamuta gitmez. Çünkü ona göre Alamut en sıkı perhizlerin nefis terbiyesinin katı inancın merkezi olarak tüm yaşam sevincini emen bir yerdir. Hasan da kitabı kendi odasında parmaklıklarla korunan çok özel bir yere koyar kitabı. Hiçbir müridi de bu kitapta ne olduğunu sormaya dahi cesaret edemez. Ve artık hastalık gelip Hayyam’ıda alıp götürür. Hasan da ölmüştür. Üstünde kaç sene geçmiş ama hala Alamut onun bıraktığı gibidir. Yerine torunlarından Hasan geçmiştir. Bu Hasan korunaklı kitabı alıp açmaya cesaret eder. Ve o kadar çok etkilenir ki tüm kuralları değiştirir. Çünkü kitapta Alamutta yaşananların zıttına hayattan her türlü keyfi alıp hayatı yaşamayı salık verir yazıtlar görür. Öyle ki torun hasan kendini mehdi ilan eder. Ve artık cennet kapılarının açıldığını müjdeler ve namazı dahi yasaklar. Bu arada Moğol saldırıları başlar. Alamut moğollara dayanamaz. Devasa kütüphanesi yakıp yıkılır ve geriye hiçbir şey kalmaz.

Amerika da 18-19.yüzyıllarda çoğu parça parça bulunabilen Rubailer’den dolayı bir ömer hayyam hayranlığı başlar. Çünkü hayyam ta kaç yüzyıl önceden o dönemde muhteşem bir özgürlük ve yaşam sevinci fikrini aşılar Ama ortada var olan Rubailerden çoğunun ona ait olduğu dahi şüphelidir. Benjamin Lesagi adında bir adamda o günlerde konuştuğu birinden Hayyam’ın tüm hayatı ve Rubailerinin var olduğu asıl bir kitapan bahsedip bunu gördüğünü söyler. Benjamin de bu kitabı ele görebilmek için Türkiye’ye İrana kadar gelir. Ama kitap bulan kişi ya da kişiler tarafından cemaleddine hediye edilmiştir. Cemallediin Mısır, Fas… gibi arap ülkelerinde nüfuzlu bir siyasi figürdür. Özgürlük ve demokrasi savaşçısıdır. Böylece beladan ayrı kalmayan biridir. Benjamin ise kitabı ararken Cemalleddin, Fazıl ve daha nice iran hareket Liderleriyle tanışır. Öyle ki prenses Şirinle tanışıp birbirlerine aşık olurlar. Ama kitabı bir türlü elde edemez. İranda meşrutiyet ve şah taraftarları arasında sürekli bir mücadele vardır. İsyanlar saldırılar baskınlar… işin içine savaş da girer. Bulundukları Tebriz şah güçleri tarafından kuşatılır. Tam düşmek üzereyken Rus güçleri uzlaşma sağlayıp ablukayı kaldırır. Şah yurt dışına kaçar. Bu arada Ruslar’da bir sürü  ekonomik imtiyaz elde etmiştir. Ekonomiyi düzeltmek için abd’den uzman bir maliyeci getirtilir. Bu uzman gerçekten yolsuzlukları tespit edip bunları önleyerek bile pek çok kazanım sağlar. Ama yaptığı pek çok şey Rusların çıkarının tersinedir ve böylece Ruslar şahı serbest bırakırlar ve ülke tekrar karışmaya başlar. Nihayetinde de Şirin ve Benjamin Semerkant Yazmasını ele geçirir. İrandan giderler. Ta Titaniğe binme fırsatını elde ederler. Ama bilindiği gibi Titanik batar. Semerkant Yazması da gemiyle beraber yatar. Şirin ve Benjamin hayatlarını kurtarır. Ama karada şirin Benjaminden uzaklaşır onu terkeder. Benjamin onun nereye gittiğini bilemez ve böylece ayrılırlar.


ZOLA-APARTMAN


Duveryier adlı bir adam Paris’te bir yerde apartman sahibidir ve kendisi de o apartmanda çocuklarıyla beraber kalmaktadır. Apartmanda Auguste ve Theopillle adlı iki oğlu ve bir de Clotille adlı bir kızı yaşamaktadır. Üçü de evlidir. Apartman sakinleri mimar olan Campardon ve karısı, Marie ve kocası ve Josserand ailesi vardır. Bu apartman sakinleri sosyeten ve ayrıca zengindirler. Bu yüzden de evlerinde bolca hizmetçi olup ayrıca apartman kapıcısı da vardır. Genel olarak bu apartman sahibinin savunduğu şey ahlaklı oluştur. Ayrıca bu kentsoylu takımı aşırı lükse düşkün olup, içerde ne olursa olsun öncelikler dışardan imrenilecek bir yaşama sahip olmayı ilk ilkeleri olarak düşünür. Ancak bu apartmanda olabildiğince ahlak dışı ilişkiler yaşanmaktadır. Özellikle de Ocatave denen bir adam bu apartmana taşındığında olaylar iyice açığa çıkmaya başlar. Çünkü Octave’ın temel hayat görüşü kadınlardan faydalanarak daha iyi bir yaşama sahip olmaktadır. Octave gelmesiyle beraber hemen Mariey’le ilişki kurar onunla birlikte olur ama bu kadını pek beğenmez. Daha başka girişimlerde bulunmak istr. Bu arada Madam Josserand kızlarından Berthe’yi evlendirmek için sürekli hamlelerde bulunur , ona zengin koca arar ve sözde kendisi onu bu yönde eğitir. Diğer kızı Hortense ise bulduğu bir yaşlı adamla evlenmek ister ki bu adamın henüz bırakmadığı metresi ve çocuğu vardır. Ve bu yaşlı adam onu sürekli oyalar.Josserand ailesinin diğer çocukları Leon ve Saturnin’dir. Leon yaşlı bir kadınla sevgili olup onunla evlenmeyi düşünmektedir. Saturnin ise deli biri olup, kızkardeşi Berthe’nin sevgisi kendisinde takıntı olduğundan ona erkeklerin yaklaşmasına ve onun evlenme ihtimaline dahi olumsuz tepkiler vermektedir. Octave bu hareketli yaşam alanında apartman sakinlerinden eskiden fahişe olup şimdi evli olan Mimarın karısına ilişki için hamlede bulur ancak bunda başarısız olur yine aynı şekilde Madam Hedoiur ile bir şeyler yaşamak ister ancak yine bunda da başarısız olur. Aynı şekilde hizmetçileri arasında da olabildiğince çarpık gizli ilişkiler vardır. 

BOZKIRDA BİR KRAL LEAR- TURGENYEV


Martin Petroviç oldukça heybetli görünüme sahip, güçlü kuvvetli bir adamdır. Petroviçin kişilik yapısı da dış görünümü gibidir. Oldukça kaba, sert, onurlu bir kişiliğe sahiptir. Adamın Anna ve Evlampiya adında iki kızı vardır. Anna, Skötkin denen bir adamla evlidir. Adam zamanın birinde bir kaza olmak üzereyken güçlü kollarıyla kazayı engelleyip, Natalya Nikoleyevna’nın ölümüne engel olmuştur. O günden sonra bu ikisi çok iyi dost olmuştur. Bu arada genç bir kadınla evlenen adam karısını kaybetmiş ve dul kalmıştır. Natalya’yla aralarındaki dostluktan sonra kadın minnet göstergesi olarak kendi evinde büyütmüş olduğu genç bir kızı Slötkinle,onun kızı Anna’yı evlendirmiştir. Evlampiye ise yine Natalya’nın kendisine bulduğu Jitkov adında bir adamla nişanlı ve onunla evlenmeyi düşünmektedir.  Kızları babalarının gölgesinde yaşamaktayken babaları bir gün yaşlanmış olduğu için elindeki tüm mal varlığını kızları arasında paylaşmak ister. Her ne kadar etrafındaki insanlar bunun akıllıca olmayacağını söylese de Martin her zamanki gibi dediğim dedik tavrını devam ettirir. Daha  Mal paylaşımının  yapıldığı ilk günden Martin kızlarında tuhaf davranışlar sezmiş, kaynı ise kendisiyle alay ederek en sonunda kızlarının kendisini kovacağını söylemiştir. Bu arada uzak bir şehirdeki kız kardeşini yitiren Natalya oğluyla beraber oraya gider uzun süre orada kalır. Eve geri geldiğinde her şeyin değişmiş olduğunu görür. Slötkin bütün kontrolü ele geçirmiştir, Martine türlü türlü eziyetler yapar. Evlampiyanın evlenmesine engel olmuştur. Martin ise gururu ve onuru kırıldığından kimseyle konuşmak dahi istemez. Ta ki bir gün Slötkin bir gün kendisini en sonunda evden de kovduktan sonra Natalya’nın yanına gelir. Oraya gelmekteyken kaynı Biçkinle karşılaşır. Biçkin öyle ağır konuşur ve adamın onuruna o kadar dokunur ki Martin daha fazla dayanamaz. Eve gider, çatıya çıkar ve var gücüyle eve yıkmaya başlar. Yavaş yavaş tüm her şeyi yerinden söküp atar. Bu arada insnalar toplanmuş ve bu adama haksızlık yapıldığını konuşmaktadır. Kızlarından Evlampiye ağlayıp pişmanlıkları dile getirse de Slötkin tüfeği eline alıp onu vurmakla tehdit eder. Derken yıkmış olduğu kirişlerden biri onun üstüne düşer ve Martin ölüverir.bundan sonra Natalya Moskova’ya taşınır. Aradan geçen 15 sene sonra ölür. Oğlu eski köyüne döner. Ve görürki Anna dul kalmıştır. Çiftliğin başında varlığına varlık katmış biridir. Evlampiya ise o olaydan sonra kaybolmuşsa da sonradan duyulmuştur ki kendisini bir manastıra kapatmış ve orada yeni bir tarikatın liderliğini yapar bulunmaktaydı.

Thomas Mann-Alacakaranlıkta-Tonio Kröger

ALACAKARANLIKTA
Öykü sanatoryumdaki insanların yaşantısını ele alır. Sanatoryumda her türden insan vardır. Bunlar arasında en göze çarpan yazar olan bir adam ve kocası tarafından oraya sonradan getirilen bir kontestir. Kontes bu yazar olan bu adamın ilgisini çeker. Kadına kocasının kendisinin değerini bilmediğini söyler ve buna dair bir mektup yazar kadının kocasına. Bunun üzerine kocası gelir ve yazarın gereksiz bir parazit olduğunu anlar ve onu sert bir şekilde azarlar. Bunun üzerine yazar suskunluğa bürünür.
TONİO KÖRİGER
Tonio Kröger adlı bir öğrenci okulda başarısızdır. Ayrıca çevresinde de pek parlak bir insan değildir. En yakın olan arkadaşı ise onun tam tersi başarılı bir öğrencidir ve herkesin dikkatini çeken biridir. Tonio onun yanında kendini sönük hisseder. Tonio Kröger o zamandan beri yazmak konusuna heveslidir ve bu uğurda çaba harcamaktadır. Üstelik de aşık olduğu bir kız vardır. Ancak bulunduğu durum itibariyle aralarında pek de bir ilişki yaşanamamaktadır. Yıllar geçtikçe Tonio kendini yazmak konusunda geliştirir ve en sonunda ünlü bir yazar olarak tanınır. Öykünün sonuna doğru bu yazar ressam bir kadınla farklı konular üzerinde düşünceler belirtirler

Shakespeare-Yanlışlıklar Güldürüsü


Aegeon’la evli olan Aemilla ikiz erkek çocuk doğurur. Onların bir de henüz bebekken kendilerine bağışladıkları ikiz kardeş olan uşaklar vardır. Bu aile bir gemi yolculuğundayken bir kaza olur. ve çocuk ve uşaklar kazadan sonra kaybolur. Sonraları Sıracusalı Antipholus babasına kavuşurken Ephesuslu Antipholus baba ve annesini hiç görmez. Anne ise çocuklarından ayrı, bir manastıra rahibe olmuştur. E.A kendi şehrinde herkesçe tanınan ve sevilen bir adamdır ve Adriana adlı bir kadınla evlidir. Günün birinde karısına sürpriz yapıp Angelo adlı bir kuyumcudan altın bir zincir yaptıtıp götürmek ister. o gün de S.A  ve uşağı S Dromio bu kente gelir. Bu arada babaları da bu kente gelmiştir. Ama duke Solinusun verdiği karara gördüğü bu kente ticaret için hiçbir S ‘li gelmeyecektir. Babaları yakalanmış ve idam ettirlmek istenmektedir. Babası ise oğularını aradığını söylemektedir. S.A kente geldiğinde insanlar kendisini tanır ona selam verir konuşur çünkü onu E.A zannetmektedirler. E.A’nın karısı Adriana onu yemeğe çağırır kocam der. S.A ise olanlara anlam veremez. S.D ise o evin mutfak çalışanı kendisine kocam der. Bu arada E.A eve girmeye çalışır. Ama kapıda bekleyen S.D onu eve almaz. E.A ise uşağının kendisini eve almadığını zanneder. Böylece evden gider ve bir fahişenin evine gider. Bu ararda kıyumcuya zinciri olduğu yere göndermesini ister. Kuyumcu onun evine gelir zinciri S.A ya verir. S.A ise neler olduğunu kavrayamaz. Ama yine de zinciri alır. Bu arada Adrianayı karısı olarak kabul etmez bunun yerine Adrianın kız kardeşi Lucianaya sarkıntılık eder. Kadınlar E.A nın kafayı yediğini düşünür. Bu arada S.A bu kasabadan gitmek ister. uşağına boş gemi olup olnmadığını sormasını ister. uşak gider. Bu arada kuyumcu ve E.A tartışırlar. E.A kendisine zincir gelmediğini söyler . kuyumcu ise zinciri kendisinin vermiş olduğunu söyler. Derken polis çağırır ve E.Ayı tutuklatır. E.A yolda S.D yi görür onu kendi uşağı zanneder, uşakta onu efendisi zannederek ona boş gemi olduğunu söyler. İkisi de birbirini anşayamaz E.A, S.D yi karısınn evine gidip serbest kaşmasını sağlayacak parayı karısından istemesini söyler. S.D nin kafası karışır ve eve gider parayı bulur. Ama bu sefer de yolda S.A yı bulur ve parayı verir. S.A bu olanlara yine anlam veremez. Derken L ve A  E.A nın delirdiğini düşünür ve doktor Pinchle beraber E.D ve E.A yı yakalar eve kapatırlar. Bu arada S.A ve S.D görğnğr karısı onların evden kaçmış olduğunu düşünür. Tekrar onları kovalarlar. Onlar da bir manastıra sığınır. Karısı onun peşinden gider ama rahibe onların girmesine izin vermez. Derken oradan Dük geçer. Kadın derdini düke anlatır kocasının içerde olduğunu söyler. Bu arada E.A ve E.D evden kaçar ve karşılarına gelir. Bu un üzerine kocasının manastırdan kaçmış olmasının mucize olduğunu düşünür A. Derken manastırdan S.A ve S.D de gelir, o sırada idama götürülen Aegeon olanları anlar. Ve tüm yanlış anlaşılan şeyler ortaya çıkar yaşlı adam idamdan kurtulur.

Rousseau-Yalnız Gezerin Düşlemleri


Yazar eserinde çoğunlukla ruh dünyasını kendi ağzıyla anlatmakta, kimi zaman yaşadığı olayları anlatmaktadır. Temelde yazarın vurguladığı kendisini toplumdan yalıtmış olması ve bunun sebeplerinin dışavurumudur. Yazar neredeyse tüm insanların kendisine karşıtlık oluşturduğunu duyumsamakta ve bu yüzden de onlardan kaçıp yalnız bir hayata sokulmaktadır. Ayrıca yazar çeşitli olgular üzerine olan görüşlerini basit bir dille açığa vurmaktadır.

Puşkin-Erzurum Yolculuğu-Byelkinin Öyküleri


Erzurum Yolculuğu
Öyküde Puşkin Petersbgdan başladığı yolculukta erzurama kadar olan yolculuğunda yol boyunca farklı kültür ve topraklarda tanıklık ettiği şeyleri dile getiriyor. En son erzurumda rus-erzurum kuşatmasını da gördükten sonra yazar geidiği yere tekrar geri döner.
İVAN PETROVİÇ BYELKİ’NİN ÖYKÜLERİ
ATIŞ
Anlatıcı bir subay olarak yoksul bir kasaba subaylar arasında bulunmakta ve alaylarında sürekli atış yaparak ve zaman öldüren şeyler yaparak harcarlar. Bu alay içerisinde adı Silvio olan biri vardır ki bu adam heybetli, sinirli, saygı gören ve yaşının büyük olmasına da bağlı olarak korkulan bir adamdır. Kimse bu adama bulaşmayı istemez. Kendisi çok iyi bir atıcıdır. Günün birinde subaylar Silvio’nun evinde kâğıt oynarlarken yapılan bir hata sonucunda her zamanki gibi yanlışlık durumlarında Silvio not alan Silvio’ya aralarına katılan bir genç karşı çıkıp yüzüne vurduğunda adam çılgına döner. Bunu gören herkes genci artık ölü olarak düşünmektedir. Ancak aradan geçen günlere rağmen hiçbir şey olmamıştır. Bunun üzerine bu olayın kendisine yakışmadığını düşünen anlatıcı için Silvio o eski onurunu kaybetmiştir ki bu olaydan sonra daha önce araları çok iyi olan bu ikisinin arası açılır. Günün birinde bir posta gelir ve Silvio gelen habere çok sevinip oradan ayrılacağını ve son olarak bir veda yemeği vereceğini söyleyip özellik de anlatıcının gelmesini ister. Eğlence bittikten sonra Silvio ona anlatması gereken bir şey olduğunu söyleyip, o olaydan sonra kendisinin onun gözünden düşmüş olduğunu fark etmiş olduğunu söyler ve neden bu olaya tepkisiz kaldığını anlatır. Kendisinin anlattığına göre eskiden ordudayken yine aynı şekilde görkemli ve saygıdeğer bir yaşantı sürerken günün birinde orduya oldukça zengin, yakışıklı, saygıdeğer biri gelir ki bu adam kendisini gölgede bırakır. Aradan geçen zaman süresince bu ikisinin arasındaki soğukluk kendilerini düelloya kadar iter. Düelloda genç ilk atışı atar, ıskalar. Ama Silvio bu adamın ölüme bu kadar pervasız olduğunu görüp vurulmayı hiç umursamadığını gördüğü için ona ateş etmekten vazgeçip sonradan istediği bir zamanda kendisine atışını atacağını söyler. Silvio’ya gelen mektupta bu adamın evleneceği yazılıdır ve Silvio şimdi gidip ona ateş ederek öcünü alacağını düşünmektedir. Silvio gider adamı bulur ve evliliğin ilk zamanlarında adamı evde yalnız bulur. Yine ilk atışı adama verir. Adam evindeki bir tabloyu vuruştur. Tam kendisi ateş edecekken adamın karısı gelir. Olanları görünce adama yalvarır ve ateş etmemesini söyler ama kocası karısına kızar. Vurmak istiyorsa vursun der. Olanları gören adam için adamın kendisine ateş etmeye mecbur bırakmış olmanın kendisi için yeterli olduğunu söyleyip yine ateş etmez. Ve gider. Bir daha da ondan haber alınmaz. Bu arada aradan yıllar geçmiş olup anlatıcı alaydan ayrılıp köye yerleşmek zorunda kalmıştır. Günün birinde köye yakın bir yurtluğa çok zengin bir kont ve kontes gelir. Anlatıcı onunla tanışmak isteyip evlerine gider. Evde kont ve kontesi gören adam tablonun kurşun izini görür ve sohbet bir anda kendisinin bir zamanlar tanıdığı çok iyi bir anlatıcı olduğuna gelir ve böylece konuşmalarında bu kontun Silvio’nun kendisinden intikam almak için gitmiş olduğu adam olduğunu anlar. Kont ise Silvio’nun düelloya geliş olaylarını anlatır. Şimdilerde ise Silvio’nun bir çarpışmada öldürülmüş olduğu söylenmektedir.
TİPİ
Gavrilo Gavriloviç bir çiflikte yaşayıp konuksever ve iyilikseverliğiyle tanınan bir adamdır. Adam Praskovya Petrovna adında karsı ve17 yaşındaki kızı  Marya Gavriloviç ile yaşamaktadır. Marya Gavriloviç çekici ve güzel bir kızdır. Bu yüzden de pek çok erkek kendisiyle ilgilenmekte kendisiyle evlenmek istemektedir. Marya ise Vlademir Nikoleyeviç adındaki bir hafif süvari  birliğinden bir adama aşıktır. Onun bu ilişkisi anne ve babası tarafından onaylanmaz. Bu yüzden de onlar gizlice buluşur ve mektuplaşırlar. Ve günün birinde Vlademir kıza gizlice kaçıp evlenip bir süre sonra geri gelindiğinde anne babasının kendisini affedeceğini ve yüreklerini yumuşacağını söyler. Kız başlarda çekinger olsa da sonradan bunu kabul eder. Böylece ikisi bir kaçış planı yapar. Kız gece evden kaçacak çocuk nikah için papazı ayarlayacak ve tanıkları gece kiliseye getirecektir. Kaçış planın olduğu gün korkunç bir tipi çıkmıştır. Buna rağmen planı işletmeye devam etmek istemektedirler. Kız evden kaçar arabacıyla kiliseye yollanır. Bu arada adam kendi sürdüğü başka bir arabayla kiliseye gelmeye çalışır ama tipi o kadar bastımıştır ki adam yolunu kaybeder ve karda uzaklaşarak başka bir köye gelir. O köylülerin yardımıyla kiliseye varana kadar sabah olmuştur ve adam orada kimseyi bulamaz. Bu olaydan sonra Vlademir bir daha kızla iletişim kurmaya çalışmaz. Kız eve gelmiş ve kimsenin bir şeyden haberi yoktur. Ancak zamanla kız hummaya yakalanır ve kötü hastalanır. Bu arada kız çocuğun ismini sayıkladığı için anne babası onu bu adamla evlendirmeye karar verir. Adama mektup yazarlar ama adam onlara kızdığı gibi o kasabadan uzaklaşıp alaya giderler. Anne baba ise bu olaya anlam verememektedir. Derken kız iyileşir, baba ölür ve kız babanın mirasçısı olur. Anne ve kız başka bir çiftliğe taşınırlar. Kız annesini burakmayacağına yemin etmiştir. Kızın güzelliğini ve genciğini gören pek çok erkek onunla yakınlaşmaya çalışmaktadır ama kız kabul etmemektedir. Ta ki günün birinde Burmin adında evlerine gelen yine subay olan bir adamın gelmesiyle işller değişmektedir. Kız da bu çocuğa ilgi duymaktadır. Ancak bu adam kendisine bir türlü aşk itirafı etmez. Ta ki aradan uzun bir zaman geçtikten sonra adam kenidisinin ona aşık olduğunu ama kaderin kendilerini ayırdığını kendisinin zaten evli olduğunu ama karısını tanımadığını nerde olduğunu bilmediğini söyler. Bunu üzerine hikayesini anlatan adam 1812 senesinde tipili bir gecede bir yere gitmekte iken tipinin bastırdığı bu yüzden de bir yere sığınmya çalıştığını ve uzalardan bir ışık gördüünde oraya gittiğini söyler. Oraya gittikten sınra gittiği yerin kilise olduğunu ve orda insnaların bulunup kendisini beklediğini ve hemen kendinisinş içeriye alıp o sırada baybunlık geçiren bir kızla evlendirdiklerini ve sonra kız onun yüzüne baktığında bekledikleri kişinin bu olmadığını söylemektedir. Böylece subay oradan hemen uzaklaşmıştır. Bunları duyan genç kız o kızın kendisi olduğunu söyşler ve böylece subay kızın ayakların kapanır.
TABUTÇU
Adriyan Prohorov sert mizaçlı, dalgın, düşünceli ve işinden başka bir konuda pek konuşmayan biridir. Bu adam biriktirdiği paralarla en sonunda kendisine yeni bir ev alır ve taşınır. Bu adamın bir de 2 kız çocuğu vardır. Yakınlarda bir yerde ölüm döşeğinde olan Turyihina tabutçu için umut kaynağıdır. Çünkü bu adam zengin bir tüccardır ve kendisinden iyi para götüreceğini düşünür. Günün birinde adamın taşındığı eve yakın bir yerde Gottlieb Schultz adında bir adam yeni gelmiş olduğu için adamı kızlarıyla beraber evlerine yemeğe çağırır. Yemekten sonra komşulardan toplanan pek çok kişi içki içip sarhoş olmaya başlar. Bu arada tuhaf sohbetlere başlarlar derken herkes en sonunda mesleklerine ve müşterilerinin şerefine içmeye balar. Derken biri tabutçuyu alaya alarak onunda kendi müşterilerine yani ölülere içmesi gerektiğini söyler. Bu söz üzerine adam çok sinirlenir. Ordan gider. Ve eve giderken sinirden ölüleri kendi evine yemeğe çağıracağını söyler. Bu arada uyuklar ve sabah hizmetçileri onu kaldırır. Turyihinanın öldüğünü söylerler. Adam hazılanmak için kalkar. Gider ve o gün tüm gün boyunca bu cenazenin hazırlıklarını yapar. Akşam eve geldiğinde yabancı birinin içeri girdiğini görür onu içerialır derken içeride pek çok kişinin olduğunu görür. Adam gözlerine inanamaz. Çünkü gördüğü herkes ölüdür. Hem de daha önce ölüm işlerini üstlendiği kşilerdir. Derken ölülerden biri gelir ve zamnında kendi tabutunu meşeden yapılması gerekirken çamdan yapılmış olduğunu söyer ve ölü onunla tartışır derken onu itelr ve ölünün iskeletleri yere dağılır ve diğer ölülerde ölü arkadaşını destekler. Derken adam birden uyanıverir ve hizmetçileri kendisinin çok uzun süredir uykuda olduğunu söyler. Adamın gördükleri sadece bir rüyadır. T ölmemiştir. Şölenden geldikten sonra sarhoşluğuyla yatıp uyumuştur.


MENZİL BEKÇİSİ
Menzil bekçileri o  vakitlerde kendilerine sert davranıldığı için zor bir meslektir. Samson Vyrin adında bir adam da menzil bekçiliği yapıp kimi zamanda zor durumlar yaşayan bir adam olmasına rağmen kendisinin 14 yaşında oldukça yapılı, güzel ve albenili bir kızı vardır ki görenler onunla yumuşar, sert görünümünü bırakır ve hatta ona hediyeler alır. Bu durumda adamın çok hoşuna gider. Anlatıcı günün birinde oraya gider ve kız kendisinin çok dikkatini çeker. Adam geceyi orada geçirir ve onlarla vedalaşırken adam ondan bir öpücük koparır. Anlatıcı bu kızı bir türlü unutamaz ve aradan yıllar geçtikten sonra tekrar o menzile gider. Adamı aradan sadece birkaç yıl geçmiş olmasına rağmen oldukça yaşlanmış bulur ve Dunya adlı o güzel kız da orada yoktur. Anlatıcı bunun üzerine Dunya’yı sorar. Samson Vyrin hüzünlenir. Çünkü başından kötü olaylar geçmiştir. Günün birinde menzile bir subay gelir ve bu subay çok sert biridir. Herkesin dikkatini çeken Dunya bu adamın da dikkatini çeker. Ayrılma vaktine yakın bu adam birden hastalanıverir. Yatağa düşer ve yolculuğunu erteler. Hasta adamın başında ise Dunya vardır. O adamla ilgilenir ve hep onun yanındadır. Ayrılma vaktine yakın subay kızı da sadece bir sonraki menzile kadar götürmek istediğini bunun kimseye zararı olmayacağını söyler. Babası buna izin verir. Ama kız bir daha geri dönmez. Hasta adamın numara yapılmış olduğu anlaşılır. Buna dayanamayan adam menzilde adamın aldığı kimlik bilgilerinı araştırarak kaldığı yeri bulur. Subayın karşsına geçip ricada bulunur ama adam kızı geri vermek istemez ve adamı ordan kovar. Aradan geçen birkaç gün sonra adam en azından hiç olmazsa kızını bir kez görmek ister. eve bir şekilde girmeyi başarır. Kızı lüks içerisinde de olarak çok daha güzelmiş ve büyümüştür. Adamı görür görmez kız bayılıverir ama subay adamı oradan kovar. Bunun üzerine anlatıcı hüzünleniverir ve oradan ayrılır. Ardan yıllar geçer anlatıcı tekrardan o menzile gitmek ister. ama o menzil kaldırılmıştır. Bunun üzerine o yöreden birileriyle konuşarak araştırma yapar. Ve menzilci adamın ölmüş olduğunu öğrenir. Sonra da adam mezara gitmek ister. onu mezara götürenler bu adamı ziyaret etmek için daha önce çok güzel bir kadının gelmiş olduğunu ve kendisinin üç çocuklu biri olduğunu söylerler.
KÖYLÜ GENÇ BAYAN
İvan Petroviç Berestov adında bir derebey bir süre orduda subaylık yaptıktan sonra köyüne gelir. Köye geldikten sonra başka işlerine de girişerek servetine servet katar. Ve kazandığı başarılarıyla da çevrede akıllı ve saygıdeğer bir insan olarak görülür. Köyde ki diğer derebey ise Grigori İvanoviç Muromski adındaki bir adamdır ki bu adam da diğer derebeyin tersine elindeki malın çoğunu kaybetmiş ve daha fazla da borçlanan biridir. Ayrıca bu adam İngiliz hayranı olarak değişimi savunan ve her işine İngiliz usulünü karıştıran biridir. Bu ise Berestovun düşüncelerine zıttır ve bu yüzden de her ikisi birbirini hiç sevmez. Muromskinin Liza adnda 17’nde iyi eğitimli, haşarı, güzel ve çekici bir kızdır. İki komşunun ilişkileri böyle bir durumda sürerken eğitim hayatını tamamlayan Berestovun oğlu Aleksey köye gelir. Kendisi orduya gitmek istese de babası buna razı olmaz. Bu genç çapınlığıyla ve neşeli kişiliğyle köyde nam salar ve özellik de kızların ilgiisini çeker. Günün birinde Liza’nın hizmetçisi onların evindeki bir hizmetçinin davetiyle onların evine gider. Bunu duyan hanımı hizmetçisine Alekseyi iyi incelemesini ister. ordan dönen hizmetçinin genç hakkında söyledikleri, onun çapkınlığı ilgi çekiciliği Lizanın ilgisini çeker. Ve sonraki gün bugenç ormanda ava giderken köylü bir kız kılığına girirp onunla karşılaşak ister. sonraki gün kılık değiştirip adamla konuşan kız genci ilgi çekici bulur. Daha ilk buluşmada adam kıza tutulmuştur ve onu her gün görmek ister. oyununun ortaya çıkacağından korkan kız adama sadece belirttiği zamanlarda buluşacağını söyler. Adam bunu kabul eder ama kızda bir köylü kızında pek de görülemeyecek nitelikler görür. Derken gençler biebirleriyle pek çok buluşmaya başlar ve birbirlerine aşık olmuş özellik de çocuk sırılsıklam aşık olmuştur. Onların gizli buluşmaları devam etmekteyken günün birinde babaları ormanda karşılaşır. İvanoviçin ava koşan atı onu yere düşürünce Berestov ona yardım eli uzatır ve aralarında dotluk bağı kurukmuş olur ki Murowski onu yemeğe davet eder. Oyunun ortaya çıkacağından korkan kızı kendisine aşırı makyaj yaparak durumu kurtarır. Babalarının aralarında gelişen dostluk ve gençleri denkleriyle evlendirme isteği ikisinde Lizayı Alekseyle evlendirme düşüncesi doğurur. Babası oğluna bunu söylediğinde oğul gönlünü köylü kıza kaptırdığı için onunla evlenmek istemediğini söyler. Babası ise eğer evlnmezse kendisne 5 kurus bırakmayacağıı söyler. Adam Lizayı görüp birebir kendisini istemediğini söylemek için oraya gider. Habersiz içeri dalan adam birden Akulinkayı görür ve şaşkınlık yasar. Ve kızı kucaklar. Bu arada ivanoviç içeri girer ve gördüğü durumdan memnundur. ……mutlu son

PİRANDELLO -ÜÇ OYUN


SİCİLYA TURUNÇLARI
Bandoda çalgıcılık yapan Micuccio Bonavino adlı bir adam, Marta ve Sina Arnis adlarında bir anne ve kızla tanışır. Bunlar öyle perişan haldedirler ki Micuccio onlara yardım etmeden duramaz. Öyle ki kimileri Sina Arnis’le evleneceğini bile düşünür. Aradan yıllar geçer. Sina Arnis çok ünlü bir şarkıcı olmuştur. Micuccio onunla evlenmek umuduyla onları arar, bulur. Ama daha kapıdayken bile bir sürü uşak onu durdurur içeriye zor giriverir. Daha sonra Arnis’si görür ve onunla konuşur ama Sina çok meşgul. İçerde gürültü patırtı ve insan kalabalığı vardır. Sina ancak çok kısa süreliğine ona gözükür. Ama Micuccio onu gördüğünde hayal kırıklığına uğrar çünkü evlenmeyi umduğu kadın olan Arnis tamamen değişmiş artık tanınamaz hale gelmiştir. Onca süs, mücevher, makyaj… Bunun üzerine Miccucio aralarındaki dostluğun simgesi haline gelmiş olan ve onun için getirmiş olduğu portakalları onun önüne atarak ve onunla da hiç konuşmadan orayı terk eder.
APTAL
Bir gazete yazman departmanında yazarlar birbirleriyle tartışır. Yönetimde kendilerinin baskı altında olduklarını söyler ve çoğu bu baskı altında psikolojik rahatsızlığa uğramıştır. Onlar böyle karmakarışık bir ruh hali içerisindeyken tanıdıkları bir yazarın intihar ettiği haberi duyulur. Bu da doğal olarak tabiki de kendilerini korkutur. Tüm yazarlar gidip o yayının yönetim müdürü Paroni ve yazarlardan Luca baş başa kalır. Luca kapı ve pencereleri de sürmeleyerek kendisine söyleyecekleri şeyler olduğunu söyler. Luca silahı çıkartır ve Paroni’ye doğrultur. Luca Paroni’nin ölen yazar için söylemiş olduğu sözlere içermiştir. Çünkü Paroni madem ki ölecekti o zaman falanca siyasetçiyi öldürüp de gitseydi demiştir. Luca’nın söylediğine göre kendisi daha öncede intihar girişiminde bulunmuş ama Paroni’nin rakibi onu durdurup önce Paroni’yi öldürmesini istemiştir. Her ne kadar Luca Paroni’yi korkutsa ve tehditkar laflar söylese de onu öldürmez. Paroni’ye bir yazı yazdırır. Bu yazı da kendisinin aptal olduğunu ve buna benzer itirafla karışık hakaretler vardır. Luca yazıyı alır, cebine koyar ve intihar ettiğinde bu yazıyı üstünde bulacaklarını söyler.
AĞZI ÇİÇEKLİ ADAM
İki adamın hayata dair sözleri geçer sadece bu oyunda. ..

OSCAR WILDE ÖYKÜLER-2


İNFANTA’NIN DOĞDUĞU GÜN
İnfanta 12 yaşında sarayda lüks içerisinde yaşayan bir prensestir. Doğum gününde kral babası onun için şölen verilir, eğlenceler düzenlenir. Cambazlar gelir, tiyatro oyunları oynanır ve daha bir sürü şey yapılır. Bir de saray dışından bir çocuk vardır ki bu öyle çirkindir ki babası onu defeder. Onu saraya prensesi eğlendirmek için getirirler. Bu şölen sırasında bu çocuk oraya gelir. Prenses ve arkadaşları onun gülünç yüzünden kahkahalara boğulurlar. Bu çocuk ise olanları yanlış anlayıp kendisini çok sevdiklerini zannederler. Şölen bittikten sonra prenses babasından bu çirkin çocuğun tekrar getirilmesini ister. Çocuk sarayın içine gelir ve oradaki bütün debdebeyi görür. İlk defa bir ayna görür, karşısına geçer. Başta karşısında canavar gördüğünü zanneder, korkar. Ama sonra anlar ki gördüğü kendisidir ve geriye kalan herkes kendisiyle dalga geçmek ve alay etmek için eğlenir. Ve çocuk orada can verir.
BALIKÇI İLE RUHU
Yoksul bir balıkçının günün birinde ağlarına denizkızı takılır. Onu yakalar. Denizkızı onu bırakmasını söyler ama adam her gün kendisini çağırır da kendisi yanına gelir ve şarkı söylemek şartıyla onu serbest bırakacağını söyler. Adam onun şarkı söylemesiyle balıkların toplanacağını ve böylece daha fazla balık avlayabilme umuduyla bunu yapar. Denizkızı da bunu kabul eder. Her gün gelir ve ona şarkı söyler. Balıkçı da daha fazla balık avlar. Denizkızı o kadar güzeldir ki adam artık balık avlamayla ilgilenmez, sadece kızla ilgilenir ve ona aşık olur en sonunda da onunla evlenmek ister. Denizkızı ise bunu ancak kendisi ruhundan sıyrılırsa yapabileceğini söyler. Adam da ruhundan kurtulmaya söz verir. Balıkçı ruhundan kurtulmak için pek çok yere gider. Papaza gider, papaz bunun günah olduğunu yaparsa deniz halkıyla beraber ilençleneceğini söyler. Başka yere gider ruhun sahip olduğumuz en değerli olduğu şey söylenir. Tüccarlara gidip satmak ister. Tüccarlar ise ruhun beş para etmediğini söyler. En sonunda büyücü bir kıza gider. Büyücü kız eğer kendisiyle dans ederse ona bunun nasıl yapılacağını göstereceğini söyler. Büyücüyle sözleşme yaptığı yere gider orada pek çok büyücü görür. Büyücü kızla dans eder. Büyücü kız onu arzular, ona sırrı vermekte isteksizdir. En sonunda balıkçı istavroz çıkarır ki bu hareketi bütün büyücüleri korkutur kaçırır. Balıkçı büyücü kızın elinden zor tutar ve sırrı söyletir. Adam deniz kenarına gelir ve ruhunu çıkarmak üzeredir. Ama ruhu kendisini bırakmamasını hakkında yalvarır. Ama adam hiçbir sözü dinlemez. Ruhunu çıkarır, onu kovar ve denizkızıyla birlikte deniz halkının arasına karışır ve kendi ruhuyla senede bir burada görüşebilecekleri hakkında sözleşir. Aradan bir sene geçer. Ruh sözleştikleri yere gelir. Onu çağırır, adam gelir ne istediğini sorar. Ruh bu arada kendi âleminde gezmiş çok şey görmüştür ve kendisinin artık çok bilge çok zeki olduğunu söyler. Eğer kendini tekrar kabul ederse tüm bu bilgeliğe sahip olacağını söyler. Ama balıkçı bilgeliği istemediğini aşkın mantıktan çok daha yüce olduğunu söyler, ruhun tüm yalvarmalarına karşın onu oradan kovar. Aradan bir sene daha geçer ruh tekrar gelir, adamı çağırır. Bu sefer ruh alemlerde tüm zenginlikleri görmüş altın, yakut….. Bir kralı esir etmiş kral kendisine hazinesinin yarısını vermiş. Ruh bunu kabul etmeyip kralın yüzüğünü almış ve dediğine göre kim bu yüzüğün sahibi olursa tüm zenginliklerin sahibi olacaktır. Yüzüğün kendisine olduğunu eğer kendisini kabul ederse onu yüzüğe götüreceğini söyler. Ama balıkçı aşkın tüm zenginliklerden daha üstün olduğunu söyler ve onun yalvarmalarına karşın onu yeniden oradan kovar. Aradan bir sene daha geçer. Ruh tekrar aynı yere gelir ve bu sefer de uzak diyarların birinde çok güzel bir kız gördüğünü ve o kızın çok güzel dans ettiğini söyler. Eğer ki kendisini kabul ederse onu oraya götürebileceğini söyler. Balıkçı ise birden denizkızının ayakları olmadığını anımsar. Gidip o kızı seyredip tekrar sevgilisine geri gelebileceğini düşünür. Ruhu tekrar içine alır. Ve ruh onu nereye götürürse oraya gider. Ancak ruh ilk seferde ona bir şey çaldırtır, sonra da ona birini dövdürtür, sonra da ona birini öldürtür tüm parasını kaçırtır. Adam olanları anlamıştır. Ruhu kötüleşmiş, yapılmaması gereken şeyleri yapmak da çekingenliği kalkmıştır. Ruh da ona, kendisini defederken yüreğini vermediği için acıma duygusunun kalmadığını söyler. Adam böylece sevgilisine geri dönmek ister. Ruhu ise kendisini hiçbir şeyi umursamadan eğlencesine bakmasını için kışkırtır. Ancak adam ruhuna rağmen deniz kıyısına gelir. Denizkızını çağırır ama denizkızı gelmez. Çünkü ruhu kendisindedir, cadının büyüsü bozulmuş. Artık ruhu bedeninden çıkamaz. Ama adam oradan ayrılmaz. Yıllar geçer. Günün birinde deniz taşır, gürler ve onun ayaklarının önüne denizkızını fırlatır. Denizkızı ölmüştür. Adam onun öldüğünü anlayınca kendisinin de yaşamasının anlamı olmadığını söyler. Deniz onun üzerine çekilir ve onu da boğar. Rahip gelir ve denizkızı ve balıkçıyı görünce onların lanetli olduğunu, kutsanamayacağını söyler ve cesetlerini sapa bir yere gelişigüzel atıverirler.Yıllar geçtikten sonra günün birinde Rahip vaaz verirken birden burnuna değişik çiçek kokuları gelir ve vaazında da elde olmayarak hep aşkın üstünlüğünden bahseder. Vaaz bittikten sonra adamlara o çiçeklerin nerden geldiğini sorar. Çicekler çırpıcıdan yani denizkızı ve balıkçının ölülerinin olduğu yerden gelmiştir. Bunun üzerine rahip duygulanmış, deniz kıyısına gelip deniz ve içindeki her şeyi kutsayıp, hercanlının tanrının istencini hak ettiğini söyler.
YILDIZ ÇOCUĞU
İki oduncu soğuk bir kış günü ormandalarken gökten bir yıldız düştüğünü zannederler. Biraz ilerlediklerinde bir pelerin görürler. Pelerinin içinde bir bebek vardır. Odunculardan bir tanesi kendi çocuklarını bile doyuramadıklarını o yüzden bebeği almamaları gerektiğini söylerken diğeri bebeği alır, eve götürür. Çocuğu yetiştiriler. Bu bebek köydeki diğer herkesten çok farklıdır. Çok güzel yüzlüğdür. Ve kendisi yıldızlaedan gelen çocuk olrark gördüğü için aşırı bir özgüven sahibi ve köydeki diğer çocukara her istediğini yaptırabilmektedir. Çocuk ayrıca bencil, narsist, ve canlılara zevk için acı çektiren biridir. Günün birinde bu çocuk bir ağacın altında dilenci bir kadın görür. Diğer çocukları da toplar kadının yanına gider ve onunla dalga geçmeye başlar. Kadıon ise sadece çocuğunu aradığını söylemektedr. Yıldız çocuğun omuzlarındaki işareti de görünce kendisinin oğlu olduğunu söyler. Ama çocuk kendsiinin annesi olamayacak kadar çok pis ve zavallı olduğunu söyler. Ve dilenci kadın oradan uzaklaşır. O gittikten sonra artık yıldız çocuk dışlanmaya başlamıştır. Kimse onu sevmez, üstelik dış görünümü tamamen değişip çok çirkin biri haline gelmiştir. Bunun üzerine çocuk pişmam olmuş, annesini bulmaya karar vermiştir. Kente kente aç susuz ve yoksulluk içinde giderken en sonunda bir kentte tutsak olarak alınır. Sahibi br büyücü falanca yerde bir altın akçesi olduğunu ve onu kendisine getirmesini yoksa kendisini döveceğini söyler. Çocuk ormana gider. Orada zor durumda bir tavşan görür ona yardım eder. Tavşan da yardımı karşılığında yerini bildiği altını söyler ve çocuğa verir. Çocuk altını alır sahibine götürmek üzere yola koyulur ki oarda karşsısına bir dilenci çıkar aç ve susuz olduğunu söyler. Çocuk adama acır ve altını adama verir. Büyücü onu iyice döver ve ikinci gün yine ormanda bir yerde değerli bir eşya olduğunu onu alması gerektiğini yoksa kendisini zincire vurup işkence edeceğini söyler. Çocuk ormana gider ve yine tavşancık ona yardım eder. Çocuk yine sahibine yollanmak üzeredir ki yine aynı dilenci karşısına çıkar muhakkak paraua ihtiyacı olduğunu söyler. Çocuk adama acır ve uyin ona verir. Sonra da zincire vurulup işkenceye maruz kaır. Sonraki gün büyücü yine onu ormana yollar ve eğer bu sefer de istediği şeyi getiremezse kendisini öldüreceğini söyler. Tavşan yine ona yardım eder. Çocuk sahibine yolllanmştır ki dilenci adam yine karşısına çıkar ve eğer onu kendisine vermezse öleceğini söyler. Bunun üzerine çocuk adama verir. ŞEhirin kapılarından içri girecekken herkesin kendisine saygı gösterip yerlere kadar eğildiğini görür ve şasırırı. Ve sonra görür ki kendisi eski güzelliğine kavuşmutur. Dilenci kadını görür ve yanına gider ve görürü ki bu kadın çok güzel bir kraliçe olmuştur, diğer dilenci adam da gelir ve onun da heybetli bir kral olduğunu görür. Ve Çocuk oraya hükümdar olmuştur. Oduncuları ödüllendirip, büyücüyü kovup adaletler yönetmiştir.

Oscar Wilde-Öyküler -1


MUTLU PRENS
Kasabanın birinde insanlarca çok saygı gören, varlığından mutluluk duyulan ve var olduğu dönemde de çok mutlu bilinen bir prensin heykeli vardır. Bu heykel yaşamında yokluk yüzü görmemiş, dertsiz tasasız bir hayat süren bir prensin yontusudur. Günün birinde bir kırlangıç arkadaşları göç etmek üzereyken, kendisi bu heykelin üstüne konar. Ve heykelle konuşmaya başlarlar. Heykel yüksekçe bir yerde olduğu için tüm şehri görür. O yüzden yontu uzaklarda bir yerde bir terzi gördüğünü yoksulluk içinde olduğunu bu yüzden göz yerine geçen yakutu gidip oraya bırakmasını ister kırlangıçtan. Kırlangıç başta gitmek istediğini söyler ancak onun için bir gün kalabileceğini söyler. Derken ikinci gün yontu bir başka yoksula diğer yakutu vermesini ister, derken kırlangıç göç etmemiş ve yontu üzerindeki tüm altın kaplamayı yoksullara dağıtmıştır. Bu arada kırlangıç soğuğa dayanamaz ve ölür. Heykelin bu halini gören halk da onu yıkar, belediye başkanı kendi heykelini diktirmek ister. heykel yıkılır, madeni eritilir ama onun kurşun yüreği bir türlü eritilemez. O yüzden çöpe atılır. Tanrı meleklere bu şehirdeki en iyi iki şey getirin der. O iki şey ölü kırlangıç ve kurşun yüreklidir.
BÜLBÜL-GÜL
Genç öğrencinin biri sevdiği kızla baloda dans edebilmek için al bir güle ihtiyaç duyar. Çünkü kız ondan böyle bir şey istemiştir. Ama çocuğun bahçesinde al gül yoktur, diğer renkte güller vardır. Çocuk çaresizlik içerisinde ağlamaktadır. Bülbül onun ağlayışlarını duyar. Kelebek, meşe, kertenkele hepsinin ilgisini çekmiştir. Bülbül ise ondan çok etkilenmiş, yaşadığının gerçek aşk olduğunu ve bunun her şeye değeceğini düşünmüştür. Çocuk filozof gibidir her şeyi bilir, okumuştur. Ama bu sefer mantığı bırakmış aşka sarılmıştır. Ama acı çekmektedir. Bunun üzerine bülbül bütün bahçeyi arar, al bir gül bulmaya çalışır ama bulamaz. Sürgün bir fidanla konuşur. Sürgün ona eğer ki göğsünü dikenlere dayar ve kanınla gülü bitirip bir de şakırsan al gül çıkartacağını söyler. Başta bülbül yaşamın daha değerli olduğunu düşünür ama sonra aşkın her şeyden üstün olduğuna karar verir. Gece sürgüne gider göğsünü dikene dayar, kanıyla al bir gül çıkmıştır ama kendisi de ölüdür. Sabah olunca öğrenci al gülü alır, sevgilisine koşa koşa gider. Ancak kız oralı olmaz. Çok zengin ve varlıklı birinin geleceğini, onunla dans edeceğini ve ayrıca o adamın çok daha varlıklı olduğunu söyler. Bunun üzerine genç adam eski filozofi hayatına devam eder. Ve aşkın mantıksız olduğunu düşünür.
BENCİL DEV
Devin biri günün birinde bir arkadaşını ziyarete gider, bu ziyaret 7 yıl sürer. Bu devin geride bıraktığı çok güzel bir bahçesi vardır. Devin yokluğunda bu bahçeye çocuklar hep oyun oynamak için gelir. Dev gelip bahçede çocukların oyun oynadığını görünce çok sinirlenir, çocukları korkutur. Çocuklar kaçarlar. Dev de bir duvar örer. Çocuklar da artık hep duvarın dışında oyunlar oynar. Kış mevsimi gelip geçer. Ama devin bahçesi yine kış kalır. Kar ve dolu orayı terk etmez, üstelik rüzgârı çağırırlar. Çünkü çocuklar yoktur. Otlar bile dev çocuklara orada oyun oynamalarına izin vermediği için çıkmaz istemez. Dev ise bu duruma şaşırır. Günün birinde dev sabah kalkar ve bakar ki bahar bütün bahçesine gelmiştir. Çünkü çocuklar duvarın deliklerinden içeri gelmiş. Bu gelmeyle beraber kuşlar gelip orada ötüşmeye, ağaçlar yeşermeye ve kar-dolu orayı terk etmeye başlamıştır. Bunun üzerine dev orada bulunan bir çocuğu öperek ağaca çıkarır. Bencil olduğunu düşünür ve bundan böyle çocuklara izin verir. Kendisinin ağaca çıkarıp öptüğü çocuğu sorunca da kimse öyle birinin varlığından haberdar değildir. Günler geçer ve yine kış gelir. Dev o aradığı çocuğu bahçesinden gümüş ve altınlarla kaplı bir ağacın altında görür. Ona doğru gider ve çocuğun elinde ikişer ve ayaklarında ikişer çivi izi görür. Ve onu kimin bu hale getirdiğini düşünerek çok öfkelenir. Çocuk ona beni ağaca çıkardığın için seni cennetime alıyorum der ve dev orada ölür.

CANDAN DOST
Bir gün su faresi yolundan giderken ördek yavrularını görür, diklenmelerine bakar ve bunlar boğulmayı hak ediyor der, anneleri ise kendilerinin acemi olduklarını zamanla düzeleceklerini söyler. Bunun üzerine Ketenkuşu su faresine candan bir dostun görevleri nelerdir diye bir soru sorar ve bunun üzerine bir hikâye anlatmaya başlar. Anlattığı hikâyede Hans adlı bir çocuğun çok güzel bir bahçesi olduğu söylenir. Bir de zengin bir değirmenci vardır ki her işinde kendi çıkar ve yararını gözettiği halde her zaman kendisinin iyilikseverliğinden bahseder. Karısı da onu överek bu durumu pekiştirirdi. Bu karı koca Hansın bahçesinden diledikleri zaman istedikleri çiçekleri seçip alırlardı. Değirmenci ona can dostum der, değirmenci de her türlü özveriyi yaparak bunu doğrulamaya çalışırdı. Kış vakti olur. Bahçe solar, çiçekler yok olur. Hans evinde yalnız ve aç kalır, zor durumlar yaşar. Ama değirmenci Hans kendisinden un ya da yardım isteyebilir diye onun evine gitmek istemez, hem ondan alacak çiçekleri de yoktur. Bahar gelir, çiçekler yeniden açılır. Değirmenci yeniden Hans’e gelir. Ancak bu sefer kendisine eski el arabasını vereceğini, arabanın sadece biraz tamire ihtiyaç duyduğunu ve unun için de biraz tahtaya ihtiyaç duyduğunu söyler. Bunun üzerine Hans kendisinde biraz tahta olduğunu söyler. Bunu söyler söylemez değirmenci çatısının tamire ihtiyaç duyduğunu, bunun için de biraz tahta gerektiğini söyler ve arkadaşlığının hatırına bu tahtaları ister. Derken değirmencinin arkadaşlığın hatırına istekleri günden güne artmaktadır. Evin tamirini Hansin yapması, işleri onun yapması, karısı hastalandığında diğer köyden doktor çağırma. Artık Hans kendi bahçesiyle ilgilenemez. Ve en sonunda ölür. Değirmenci dahi onun ölümünden kendine yücelik çıkarıp, adamı suçlar.
BENZERSİZ BİR HAVAFİŞEĞİ
Prensin evlenme gününde havai fişekler fırlatılacak, eğlenceler düzenlenecektir. Bu arada fişekler kendi aralarında konuşurlar. Onlardan bir tanesi vardır ki kendisini üstün görür. Ve havalanmayı sabırsızca bekler. Ama kendisini fırlatmazlar, onun yerine bir çamura fırlatırlar. Hava fişek ise bunu kendisini daha büyük şölenlere sakladıkları düşüncesine varır. O çamurda kurbağayla karşılaşır ve ona kendisinden çok daha üstün olduğunu söyler ama kurbağa onunla dalga geçer. Bu arada onunla karşılasan şeyler kendisine işe yaramaz laftası vurur ama o yine de bunları iyiye işaret olarak görür. En sonunda çocuklar onu alır ve bir ateşin üzerine bırakırlar onu yakmak için. O ise bunu büyük bir şölen olarak düşünür. Kendisi yanar biraz patlar ve en sonunda söner.
GENÇ KRAL
Yaşlanmakta olan kral, daha önce fakir kızla ilişkisinden doğan çocuğu tacına oturtmak istemektedir. Bu çocuk küçükken başkaları tarafından yetiştirilmiş, sonradan saraya getirtilmiştir. Henüz 16 yaşındaki bu çocuk birden aşırı lüksle tanışır. O yüzden bu çocuk değerli taşların meraklısı olup, uyruğundakilere uzak yerlerden değerli taşlar toplatırdı. Bu genç kralın taç giyme töreni gelmiştir. BU günden önceki gece Kral üç rüya görür. Birinde kendi adamlarının inci bulabilmek için kan döktüğünü, yoksulları zorla inci çıkarmak için uğraştığını görür. Diğerinde ölüm ve açgözlüler çarpışıp bir yakut için ölüm bir sürü farklı yolla insan canı alır. Diğerin de yine aynı şekilde kendi isteğini gerçekleştirmek için bir sürü insanın acı çektiğini ve elbisesini diken terzinin bunu acılar içinde yaptığını görür. Böylece kendisi taç giyme töreninde henüz saraya gelmemişken giydiği elbiseleri giyer. Başından tacı atarlar. Her ne kadar etrafındaki insanlar ona böyle yapmamışı gerektiği yoksa insanların saygı göstermeyeceğini söylese de o yine de böyle yapar. Kiliseye gider kimse onu tanımaz, rahip bu durumda kendisine bir taç takıp kutsayamacağını söyler. Bu arada bir grup insan başa gelmesi gerekenin böyle olmaması gerektiğini ve böylece kendisini öldüreceklerini söyler. O ise o sırada kilisenin bir köşesinde yakarıda bulunmaktadır ve birden yüzünü döndüğünde her tarafının yakut, zümrüt, elmasla süslü olduğunu, çok parlak bir elbise içinde saygıdeğer bir görünümde olduğu görülür. Bu arada kimse de onun yüzüne bakamaz çünkü o bir melek oluvermiştir.



Oscar Wilde-Lady WinderMerenin Yelpazesi


Lord ve Lady Winderwere sosyete yaşamı içerisinde hayatlarını devam ettirirken oturdukları kasabaya oldukça alımlı, insanların dikkatini çeken ve dedikodu konusu olmuş Mrs Erylenne gelir. Lord Winderwere ise sürekli bu kadını ziyaret eder. Lady Winderwere’nin doğum günü öncesi arkadaşlarından biri gelip kocasının bu kadınla çok zaman geçirdiğini, dikkat etmesi gerektiğini ve hatta kocasının bu kadına çok para da yedirdiğini söyler. Lady küplere biner, ne yapacağını bilemez. Lord eve gelir ve akşamki doğum günü için verilen baloya Mrs Erylenne’yide davet etmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine kavga ederler. Kadın bunun kendisini aşağılama olarak görürken, adam kadının herkesin konuştuğu gibi biri olmadığını söyler. Lady eğer ki bu kadın gelirse kendisinin baloda rezalet çıkaracağını ve kocasının daha önce kendisine doğum günü hediyesi olarak aldığı yelpazeyi kadının suratına vuracağını söyler. Her şeye rağmen kadın baloya gelmiştir. Üstelik Lord kadınla konuşmakta ve ona yakınlaşmaktadır. Bu arada Lady Winderwere’ye aşık olan Lord Darlington ona olan aşkını itiraf eder, kocasının kendisini aldattığını onu bırakıp kendisiyle evlenmesini önerir. Kadın bunu düşüneceğini söyler. Lord Augustus ise Mrs Erylenne ile evlenmek istemektedir ve ona evlenme önerisinde bulunmuştur. Kocasının Mrs Erylenne yle birlikte olduğunu gören Lady Winderwere çok kızar, hemen bir ayrılık mektubu yazar ve daha önce çıkmış olan Lord Darlingto’nun dairesine gider. Mektubu Lord Winderwereden önce Mrs Erylenne fark eder. Ve telaşlanır. Hemen Lady Winderwerenin ardından çıkıp Lord Darlingtonun evine gider. Orada karşılaşırlar. Kadın kendisini kocasıyla aldattığını öyle ancak kadın böyle olmadığını, yanlış anlaşılmaların olduğunu söyler.Mrs Erylenne öyle konuşur ki en sonunda kadını ikna eder ama tam o sırada eve Lord Darlington, Augustus, Winderwere ve diğer arkadaşları girer. Ne yapacaklarını bilemezler. Winderwere saklanır. Erlyenne ise kendisini feda ederek ortaya çıkar. Bu arada Winderwere gizlice kaçar. Ama yelpazesini orada unutmuştur. Erkekler bunun farkına varır ama Erylenne baloda onun yelpazesiyle kendikini karıştırdığını söyler. Mrs Erylenne tüm erkeklerin gözünde düşkün bir kadın olmuştur. Lord eve geldiğinde Erylenne nin kendilerini rahatsız ettikleri için bir daha onu görmeyeceklerini söyler. Kadın ise kendisine yaptığı fedakarlığı da düşünerek onu en azından son kez görmek ister. Mrs Erylenne yine bir bahane bulur ve Lord Augustun gözüne girer ve onunla evlenmeye karar verir. Ve İngiltere dışında bir yere taşınır. Mrs Erylenne aslında Lady Winderwere’nin annesidir. LAdy winderwere de annesini görmemiştir. Mrs Erylenne dul kalmış bir kadındır. Lord Winderwere ise ona yardım ederek onun  yeniden hayata tutulmasına yardım etmeye çalışmaktadır. Ancak diğer insanlar bundan habersizdir.

Marlowe-Dr Faustus


Doktor olan bir adamın dünyevi bilgileri kendisine tatminlik vermeyince farklı arayışlara girer. Büyü kitapları okur ve en sonunda şeytanın hizmetkarı Mephistophilis!i çağırmayı başarı, kendisinden büyü ve hizmetkarlık ister. M ise kanıyla yapılacak bir anlaşma sonucu ruhunu şeytana vermeyi kabul etmesi şartıyla onun her türlü hizmetkarlığını yapacağını söyler. Adam bunu kabul eder ve 24 senelik bir anlaşma imzalar. Daha sonra vazgeçmeye çalışsa da artık iş işten geçmiştir. Derken Faust her istediğini elde eder. Hizmetindeki M ve onun hizmetindeki cinler onun her istediğini yapar. Böylece nam salar. Hükümdarla konuşur onlara bazen yardım da eder. Zaman böyle geçmekteyken 24 sene sona ermek üzeredir. Artık ruhunu şeytana verme zamanı gelip, cehenneme gitme varkti gelmiştir. Melekler gelip kendisinden bağışlanma dilenebileceğini söyler ama şeytan ona görünür ve buna izin vermez ve en sonunda şeytanlar alıp onu götürür.

Jacobsen-Marie Grubbe-1-2-3

Kitaplarda Marie Grubbe’in 16 yaşından ölünceye kadarki yaşantısı anlatır. Daha 16 yaşındayken birine aşık olur ve onun etrafında dolanır ama o şırfıntı muamelesi görür. Ki bu onu derinden etkiler. Daha sonra soylu biriyle evlenir ancak bu kişi zevk ve şehvet düşkünü olduğu için ilişkileri bir türlü rast gitmez ve en sonunda boşanırlar. Derken başka bir erkekle ilişkisi olur ancak yine kısa bir süre sonra bu ilişki de uzun sürmez ve ayrılırlar. Pek çok erkek ve koca deneyiminden sonra en sonunda yine evliyken şatosunun uşakçı başı ile bir ilişkisi olur hatta bu kişi onun için bir başkasını öldürmeye kalkar ki bu da onu bu adama daha çok bağlar. Ancak bu ilişki yüzünden evinden kovulur, babası mirası ona bırakmaz istemez ve kocası onu boşar. Böylece perişan ve yoksul bir duruma düşerler. Yeni kocası yine kazayla birini öldürür ve kürek mahkumu olur. Çıktığında da fazla dayanamaz ve ölür. Marie’de en sonunda yoksul, perişan ve darmadağın bir hale hayata gözlerini yumar.

Herman Hesse-Knulp


Kitap da birbirinden bağımsız ama tek bir insanın hayatından kesitler olan üç ayrı öykü vardır. Bu insan Knulp denen biridir. Birinci öyküde Knulp bir hastalığa yakalanır. Havası sağlığına iyi gelen bir dostunun evinde kalır. Komşu evin hizmetçi kızlarından birini gözetler ve onunla konuşmaya başlar. Ama evde arkadaşının karısı kendisine sarkıntılık edip ona yaklaşmaya çalıştığından Knulp orayı terk eder. İkinci öyküde ise sanatçı kişiliğe sahip Knulp ile bir arkadaşı hem sanat ve felsefe üzerine konuşur. Hep beraber zaman geçirir ve muziplikler yaşarlar. Üçüncü öyküde ise Knulp işsiz güçsüz, fakir beş parasız ve çok kötü bir durumda oyalanır. Yolda eski ilkokul sınıf arkadaşıyla karşılaşır. Arkadaşı doktor olmuştur. Knulp arkadaşına kendi geçmişinden bahseder. Kendisi aslında okulda çok çalışkan olmasına rağmen, o yaşlarda kadınların tatlı dünyasıyla karşılaşır. Onlarla cilveleşir. Günün birinde de kendisinden büyük bir kıza aşık olur. Kız kendisinin sevgilisi olabilmesi için tam bir erkek olması gerektiği bu yüzden de çok okumuş biri değil de esnaf gibi sıradan halk olması gerektiğini söyler. Knulp sırf bu kıza sahip olmak için her ne kadar babasından dayak yese de okulu terk eder. Ama kıza sahip de olamaz. Böylece adam akıllı bir meslek sahibi olamamıştır. Doktor arkadaşı onu bir hastaneye gönderir. Knulp memleketine yakın olan bu hastaneye sırf kendisi için okulu bıraktığı kızı görmek için gelir ama onu göremez. Karşılaşmış olduğu tüm eski dostları evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuştur. O ise başıboş, bir şeye tutunamayan bir insan oluvermiştir.

Henrik İbsen-Yaban Ördeği


Zengin 2 arkadaş Werle ve Ekdal bir maden işletmesine sahiptir. Günün birinde bir yolsuzluk olayı olur ve tüm suç Ekdal’ın üstüne yıkılmaktadır. Böylece Ekdal her şeyini kaybeder. Parasız pulsuz kalır. Werle’nin bir hizmetçisiyle gizli bir ilişkisi olur. Sonradan Werle o kızı Ekdal’ın oğlu Hjalmar’la evlendirir. Hedwig adında bir çocuk doğar ama aslında bu çocuk Werlenin kızıdr Hjalmarın değil. Hjalmarın olan biten hiçbirşeyden haberi yoktur. Günün birinde Werle’nin oğlu Gregers babasının bu aileye maddi olarak fazlaca yardım ettiğini görünce şüphelenir ve tüm gerçeği öğrenir. Tüm olanları gelip Hjalmara anlatır. Bunun üzerine zavallı adam karısından ve çocuğundan uzaklaşır. Buna daha fazla dayanamayan Hedwig kendine ateş edip öldürür. Hjalmar ise ondan tamamen uzaklaştığına pişman olur.
(Rellling adlı doktor karakterlerin her birine tutunacakları bir ideal ya da düş, ya da gerçek olmadığı halde kendilerini bambaşka hayali bir şeye bağlayarak karakterlerin yaşama tutturur. Örneğin Ekdalin tavan arasında sürekli ava çıktığını düşünmesi gibi. Ama Hjalmar gerçeği daha açık seçik görür.)

Gorki-Yol Arkadaşım


MAKAR ÇUDRA
Öykü Makar adlı bir çingenenin karşısındaki birine muhtemelen anlatıcı ya da yazara öğütler verip, sohbet havasındaki söyleşileriyle başlar. Makar konuşurken o orada, orda güzelliğiyle ünlü bir kızın –nonka, makarın kızı-- şarkı söylemesi duyulur. Makar kadınlar hakkında bir iki şey söyleyip daha önce bununla ilgili olarak görmüş olduğu bir olayı anlatır. Vakti zamanında çingeneler arasında Radda arasında güzelliğiyle ünlü bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki Nonka onunla karşılaştırılamazmış. Ama bu kız oldukça sert karakterli bir kızmış. Öyle ki hiçbir erkek kendini ona beğendiremez, ona yanaşamaz, kendisiyle evlenmek isteyenleri beğenmediği için geri çevirir. Öyle ki bir gün Derebeyi bu kızı görür. Peşinden gelir ama kız ona hiç yüzmez. Onun ayağının altına altın keseleri atar, kız hiç oralı olmaz. Babasına kızıyla evlenmek istediğini söyler ama kız buna bir türlü razı olmaz. O obada bir de Loyko Zobar adında tuttuğunu koparan, kendisinden korkulan pek yiğit bir delikanlı varmış. Bu delikanlı Raddayı kafaya takmıştır. Onunla evlenmek istemektedir. Ancak tabiki de Radda onu da reddeder. Derken Loyko tek başına ne yapacağını bilmez halde otururken Radda gelir. Ve onunla bir anlaşma yapmak istediğini söyler. Eğer herkesin gözleri önünde ayaklarına kapanıp sağ elini de o şekilde öperse kendisiyle evleneceğine razı olacağını söyler. Loyko kabul eder. Ertesi gün herkesin içinde Radda beklerken Loyko onun önüne kapacağına bıçağı ona saplar ve Radda yere düşer, ölür. Ve ancak bu şekilde ayaklarına kapanacağını söyler. Bunu haber alan Raddanın babası Danilo gelir ve arkadan Loykoya bir bıçak darbesi vurur ve Loykoda ölür.
YEMELYAN PİLYAY
Maksim ve Yemelyan Pilyay Odese de bir deniz kenarında oturup konuşmaktadırlar. Her ikisinin de karnı aç ve bitkin, parasız çulsuz bir halde bulunmaktadır. Odese’ye iş bulmak için gelmişler ama iş bulamamışlardır. İşşizlik ve parasızlıktan yakınırken Yemelyan Tuzla’ya iş bulmaya gitmeyi önerir. Ama bir yandan da buradan da hiçbir şey elde edemeyeceğini söylemektedir. Bu arada Yemelyan arada bir çalmak ve gasp etmekten bahsetse de Maksim bunun doğru olmadığını söylemektedir. Yolda Tuzla’ya doğru giderlerken karşılarına iki çoban çıkar. Yemelyan onlardan tütün ister. Başta bunu sert bir şekilde dile getirdiği için çobanlar sopalarını alıp kavgaya hazırlanırlar. Ancak Maksim araya girer ve sadece eğer verebileceklerse sadece biraz tütün ister. Çobanlar onlara tütün ve yanında yiyecekler verir. Derken ikili tekrar yola koyulur. Yemelyan tekrar para için can almadan bahs eder. Derken geçmişte 8 yıl önce yaşamış olduğu bir olayı anlatır. Yemelyan bir kereste ticarethanesinde çalışır. Bir gün patronunun 300 rublesini alır ve onu içkiye harcar. Bu olaydan sonra yakalanır ve hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra da kimse ona iş vermek istemez. Böylece o da kötü şeylerin döndüğü bir meyhaneye gider. Orada 3 ay kalır. Orayı okumuş ve çok bilgili Pavel Petroviç işletir. Gasp olayları, hırsızlıklar ve buna benzer şeyleri Petroviç yaptırır. Ve hırsızlıktan elde edilen malları yarı değerinde satın alır ve meyhanede eğlence düzenleyerek soygun yapanların parası yine bu meyhaneye harcanır. Yemelyan da bir gün bu işin içine girmek ister. Petroviç onu azmettirir ve eski patronunun- Obaimov- yani kerestecinin falanca yerden geçtiğini ve tüm parayı yanında taşıdığını söyler. Yemelyan pusuya yatar. Onun gelmesini bekler. Ancak karşıdan oldukça genç ve güzel bir kız hıçkırıklar içerisinde gelir. Üstelik kız yüksek sesle kendisinin duyabileceği şekilde yakına yakına ve ağlaya ağlaya gelir. Kızın güzelliğini ve gençliğini gören Yemelyanın kafasındaki tüm tasarılar uçmuştur ve kız onu görünce kendisine zarar vermeyeceğini açıklar. Bunun üzerine kız derdini ona açıklar. Kız zengin bir ailenin tek çocuğudur. Anne babası daha iyi bir eğitim için kendisine özel ders için öğrenci tutar. Kız ve çocuk birbirlerine aşık olur. Çocuk bir ara uzaklaştığında geri gelip kendisini bulacağını söyler. Ama üzerinden çok zaman geçmiştir. Çocuk gelmemiş ve üstelik de bir mektup yazıp da kızın kendisine yaramayacağını belirtmiştir. Bunu öğrenen kız kendini nehirden atmayı planlamıştır. Ancak Yemelyan’ın o anki sözleri onu durdurmuştur. Derken kız kendisini evine götürmesini söyler. Yemelyan onunla beraber eve kadar yürür, konuşur. Kız onu asla unutmayacağını söyler. Sonradan Yemelyan bu anın hayatındaki tek güzel anısı olduğunu söyler. Ayrıldıklarında kız onun paraya ihtiyacı olup olmadığını sorar. Kız bunu birkaç defa daha tekrarlasa da adam ihtiyacı olmadığını söyler. Kız evine gider. Adam tek başına sekide oturur. Bekçi gelir onu hırsız zanneder. Derken aralarında bir kavga çıkar ve nezarate atılır. Sonraki gün nezaretten çıkan Yemelyan Petroviçe olanları anlatır ve oradan da kovulur.
ÇELKAŞ
Çelkaş bir limanda hırsızlık yapan ve insanlarca da bu yönde tanınmış eski bir köylüdür. Bir gün limana girmeye çalışırken orada gümrük askerleriyle karşılaşır ve yine limandan iki sandığın çalınmış olduğunu söyler. Bunun üzerine onu limandan kapı dışarı ederler. Çelkaş limada Mişka adında birini aramaktadır. Mişka onunla aynı meşrepten biridir. Çelkaş büyük bir soygunu planlamaktadır. Mişkayla beraber bu işi yapmayı düşünmektedir. Ama Mişkanın bacağı üzerine bir yük düşmüştür ve hastanededir. Bunun üzerine Çelkaş bir yerde oturmuş düşünceli bir haldedir. Oturduğu yere yakın genç bir çocuk görür. Çocukla konuşmaya başlar. Çocuk köyden gelmiş evlenme ihtiyacı için para biriktirmeye çalışmaktadır. Ancak ırgat olarak çalışan Gavrila çok az para almaktadır. Bunun üzerine adam kendisine yardım ederse para kazanacağını ve akşama bir işi olduğunu söyler. Gavrila her ne kadar şüphelense de yine de kabul eder. Akşam beraber bir sal almaya giderler. Yakalanmaya çalışma korkusundan Gavrila bu adamın hırsızlık yapacağını ve bu iş için de kendisini kullanacağını anlar. Bunun üzerine Gavrila korkudan kalbi duracak hale gelir. Deniz kenarındaki bir duvar dibine gelirler. Çelkaş onun kaçma ihtimaline karşı yol belgesi ve çıkınını ondan alır ve kendisini beklemesini ister. Adam gider ve az sonra iki sandıkla beraber gelir. Başka bir gemiye doğru yol alırlar. Sandıkları o gemiye verir ve geceyi orda geçirirler. Sabah olur, oradan ayrılırlar. Kıyıya doğru gelirler. En sonunda çocuk ne kadar para kazandığını söyler. Adam 540 ruble kazanmıştır. Çocukta keşke bu para benim olsa der. Adam Gavrila’ya 40 ruble verir. Bu para onun evlenmesine yetecek miktardır. Ancak kısa bir süre sonra Gavrila önce kahkahalar atar sonra da adamın ayaklarına kapanarak tüm parayı kendisine vermesini ister. Çocuğun bu yalvarışlarını gören Çelkaş tüm parayı ona verir. Çocuk parayı aldıktan sonra Çelkanın zaten hiç kimsesi olmadığını, bu paraya ihtiyaç duymadığını söyler ve itiraf eder. Eğer parayı vermezse kendisini öldürmeye çalışıp parayı almaya çalışacaktır. Çünkü bu adam kimsesiz olduğu için kimse onu sormayacaktır bile. Bu sözler adamın ağrına gider ve tüm parayı ondan geri alır ve gider. Adamın parayı alıp gittiğini gören Gavrila arkadan adamın başına bir taş fırlatır ve böylece adam yere yığılıverir ve sonra korkudan oradan uzaklaşır. Aradan biraz zaman geçer ve Gavrila gelir ve Çelkaşa hata yapıp şeytana uyduğunu, kendisini affetmesi istediğini ve parayı istemediğini söyler. Ancak adam sadece parayı alıp defolması gerektiğini söyler. Bunun üzerine Gavrila affetme konusunda ısrarcı olur ve Çelkaş baştan savma bir şeyler söyler. Adama parayı kendisi ve verir. Ve ordan uzaklaşır.
YOL ARKADAŞIM
Maksim Odesa’da bir limanda çalışan bir işçidir. Kendisi Kırıma gitmek istemektedir. Limanda çalışırken gözüne bir adam ilişir. Bu adam son zamanlarda pek çok kez karşısına çıkmaktadır. Limanda herkes bir işle meşgul, gümrültü ve patırtı arasındayken bu adam gelip limanda bir köşede oturur ve hiçbir işle meşgul olmazdı. Bu damın ismi Şakro’ydu. Bu adam Maksim’in ilgisini çeker ve Maksim bir bahaneyle kendisiyle konuşur. Adamın aç olduğunu görür ve ona biraz yiyecek verir. Bu arada adam kendisine öyküsünü anlatır. Şakro kendisinin zengin bir derebeyinin oğlu, bir prens olduğunu söyler. Beraber bir arkadaşıyla kaldığı evde arkadaşının evini soyduğunu, tüm eşya ve parasını çaldığını ve eğer babası bunu öğrenirse kendisine çok kızacağını söyler. Böylece hırsızın izini sürmüş Odesa’ya kadar gelmiş ve yetkililerden hırsızın bulunmasını istemiştir. Ancak 2 haftadır beklediğini ve parasının kalmadığını söyler. Böylece Maksim ona yardım etmeyi düşünür ve kendisi de Kırım’a gitmek istediği için kendisiyle beraber Tiflis’e kadar gideceğini söyler. Böylece yola koyulurlar. Ancak anlaşılır ki bu adamın elinden hiçbir iş gelmez, tüm masrafları Maksim verir. Hep kendisi çalışır. Şarko yer. Üstüne bir de Şarko’nun hayıflanmasını dinler. Şarko hep şikayet eder kendisine kötü davranıldığını söyler. Derken yolda paraları kalmaz. Yola devam etmeden çalışmaya başlar Maksim ancak yol arkadaşı her zamanki gibi hiçbir iş yapmaz üstelik de hep yemek yer. Bir gün Maksimin çalıştığı tüm parayı aşırır zil zurna sarhoş olur üstelik de yanında bir kazak kadınıyla beraber gelir. Kadın, Maksime Şarkoya kötü davrandığı ve parasını çaldığı için kızar. Maksim şok olur. Ancak alttan alır durumu. Derken Kırıma gelirler. Ancak şarko gitmekte ısrar eder, kendisini Tiflise götürmesini ister. Yola koyulurlar. Denizin kıyısına geçmeye çalışırlar. Ama sal gerekmektedir. Üstelik de paraları yoktur. Limandan bir sal çalarlar. Yolda neredeyse boğulacaklarken bir şekilde yine kurtulurlar. Ancak karşı kıyıda 4 Kazakla karşılaşırlar. Kazakların kimi kendilerini atamana kimisi de gümrüğe teslim edeceklerini söyler. Derken onlara biraz azık verip serbest bırakırlar. Şarko eğer adamlar kendilerini alıkoysa, Maksim beni öldürmeye ve boğmaya çalıştı diye yalan uyduracağını itiraf eder. Adam yine alttan alır. En sonunda Tiflise giderler. Şarko üstü başı perişan olduğu için bu halde evine gidemeyeceğini bir arkadaşına uğrayacağını ve daha sonra Maksimin yanına geleceğini söyler. Gider ve bir daha da geri gelmez.

Gorki-Bozkırda


BOLES
Tereza tek başına yaşayan muhtemelen de yazarın malum kadın dediği bir hayat kadınıdır. Kendisi iri yarı, kara ve oldukça itici bir dış görünüşe sahiptir. Tereza’nın yan tarafın da bir üniversite öğrencisi oturmaktadır. Bu öğrenci de bu kadından iğrenmektedir. Tereza bir gün bu öğrencinin evine gider ve kendisi için, nişanlım dediği Boles’e bir mektup yazmasını rica eder. Çocuk bu kadının nişanlısı olmasının kendisine çok tuhaf gelmesine rağmen mektubu yazar. Başka bir gün de Tereza yine bu çocuğa gelir. Bu sefer de bir erkek arkadaşının Tereza adında bir kadına mektup yazmasını ister. Bu işte bu tuhaflık olduğunu sezen çocuk kadının kendisini ayartmaya çalıştığını zanneder ve ona kızar. Sonra ona verdiği aşırı tepkiye kızdığını düşünen öğrenci, Tereza’nın evine gider. Ve Tereza ona gerçeği anlatır. Tereza yalnızlık çekmektedir. Yazdırdığı mektup henüz kendisindedir kimseye vermemiştir. Çünkü gerçekte Boles diye biri de yoktur. Kadın kendi kafasında hayali bir sevgili yaratmıştır. Yazdırdığı birinci mektup Boles’e , yazdırmaya çalışmış olduğu ikinci mektupta Boles’ten Tereza’ya olmasını istemektedir. Böylece kendini sahte bir dünyayla avutmak istemektedir. Tüm durumu anlayan öğrenci bundan sonra haftada iki kez mektup yazar. Biri Tereza’dan Boles’e, diğeri Boles’ten Tereza’ya.
MALVA
Vasili Volga yakınlarında bir köyde yaşamış olan evli çocuklu 40’lı yaşlarda bir köylüdür. Bu adam kadının biri için evini ve çocuklarını terk eder.  Üstelik bu kadın özgürlüğüne çok düşkün, evliliğin kadını kıskaç içine alan çok kötü bir şey olduğunu düşünür, kimseye bağlanmaz ve oldukça civelek bir kadındır. Adam evinden  ve köyünden uzaklaşalı 5 sene olmuştur. Geldiği yerde balıkçılık yapar, volilere bekçilik yaparak kazandığı paranın bir kısmını da karısına ve çocuklarına gönderir ama aynı zamanda bu kadınla yani Malva’yla günlerini geçirir. Bulunduğu yerde ayrıca Seryojka denen kaba saka bir adam vardır. O bölgelerde kimse bu adama bulaşmak istemez. Yakov, Vasilinin oğlu Vasiliye mektup yazar. Paraları yoktur işleri kötüye gitmektedir. Ve geçimlerini sağlayamadığını yazar babasına. Mektup Vasili'ye ulaş’az. Adam da yazıhaneye gelip babasını sorar. Tesadüfen orada Malva’yla karşılaşır. Babasının metresi onu Vasiliye getirir. Babası başta oğlunu gördüğüne sevinir ama Malva Yakov’u kışkırtacak davranışlarda bulunur. Yakov’da onu çekici bulur. Böylece aralarında gizli bir oynaşma başlar. Bunu fark eden babası, kendisine hiç kimsenin bir şey yapamayıp tamamen özgür olduğunu söyleyince de Malva’yı döver. Derken kadın Yakovla daha çok iç içe olmaya başlar. Yakov babasını kendi yolunda engel olduğunu düşünür ve kadına bunun  üstesinden gelebileceğini söyler. Bu arada Seryojka’da bu kadına ilgi duyar ancak arada Vasili olduğu için sesini çıkarmaz ta ki bir gün Seryojka Malva’yla bir plan yapar. Planları Malvanın kadınlığını kullanarak baba ve oğulu birbirine düşürmektir. Seryojka, Yakov’a babasının Malva’yla olan yakınlığıı duyduğu için onu dövdüğünü ve Vasiliye ise oğlunun metresine asıldığını söyler. Derken artık patlama anı gelir ve baba oğul kavga eder. Bu kavgada her ne kadar baba oğluna vurmuşsa ve küfürler savurmuşsa bile, oğlunun metresine asılmasının sebebinin, kendisinin çocuk ve karısını terk ederek bu düşkün kadın için buralara gelmesinin bir cezası olarak görür. Ve köye, karısına dönmeye karar verir. Bu arada Yakov buna sevinir ve Malva’yı elde edeceğini düşünür. Ama işler beklendiği gibi olmamıştır. Kadın onu istemez, Seryojka kadınının sevgilisi olmuştur ve Yakov’a eğer bu kadına yaklaşırsa kendisini öldüreceğini söyler. Böylece Yakov tek başına ortada kalakalır.
BOZKIRDA
Parasız,sefil ve aç halde olan üç yoldaş Rusy’dan Kuban’a doğru gitmektedir. Ama yanlarında ne yiyecek ne de para vardır. Bunlardan biri eski bir öğrenci biri eski bir asker ve diğeri de anlatıcıdır. Yolda çalarak karınlarını doyurmaya çalışırlar ama başlarda beceremezler çünkü karşılarına ne bir insan ne de başka bir şey çıkar. Sonunda gece açlık içerisinde kıvranırken kendilerine yakın bir yerde bir insan görürler. Ekmek istemek amacıyla yanına yaklaşırlar ama karşıdaki adam silahlıdır ve onlara ateş eder.Bunlar da kendisine zarar vermek istemediklerini sadece ekmek istediklerini söyler. Adam onlara ekmek atar. Bunlar da ekmeği yerler ama doymazlar. Kendi aralarında adama saldırıp yiyecekleri almaya planlarken silah sesi duyulur adam onlara ateş etmiştir. Ama adam sıtma hastalığına yakalanmıştır. Adam yere düşer ve kurşun ıskalar. Derken bunlar adama saldırır. Tüm yiyeceklerini yer ve adam acı içinde kıvranmaktayken ona hiç karışmazlar. Karınlarını doyurduktan sonra yatarlar. Sabah anlatıcı uyanır. Adamın boğulmuş olduğunu görür. Öğrenci adamın tüm parasını çalmış adamı boğmuş ve arkadaşlarını da ekerek oradan kaçmıştır. Olay yazara anlatıcı tarafından anlatılır.

ÜÇ ÖYKÜ-GOGOL


BURUN
İvan Yakovleviç berberlik yapan bir adamdır. Evli olan bu adamın karısı oldukça sert mizaçlı bir kadın ve ismi Praskovya Ospinovyadır. Bunlar bir sabah kahvaltı yaparlarken somun ekmeklerinin arasında bir burun görürler. Duruma şaşıran İvan ne yapacağını bilemez. Burnu evde bir yerde saklamak ister ama sert mizaçlı karısı bunu pek kabul etmez. Bunun üzerine İvan burnu bir peçeteye sarar ve bir yerlerde atmayı tasarlar. Dışarı bu amaçla çıktığında etrafta pek çok insan kalabalığı görür, oysaki bu işi gizli yapmak zorundadır. Bir keresinde onu yere mahsustan düşürüverir ancak yakınlardaki bir polis memuru bunu fark eder ve adama bir şey düşürdüğünü ve hemen onu alması gerektiğini söyler. Adam mecbur burnu tekrar alır. Derken İvan bir köprü üstüne gelmiştir. Burnu köprüden aşağı atar. Ancak az hemen sonra polis memuru gelir ve onun nehre bir şey atmış olduğunu söyler ve onu sorguya çeker. Kovalev oldukça narsis kendini üstün gören ufacık pürüzleri büyük dert olarak gören bir adamdır.  Bu adam bir yerde şube müdür yardımcısı olarak çalışmaktadır.  Bu adam bir sabah kalkar ve burnunun yerinde olmadığını görür ve burnunun yeri düzlük olmuştur. Adam bunun üzerine telaşa kapılır. Polise gidip durumu anlatsa burnun bunu fark edip kaçacağını ve eğer bulunamazsa asla geri gelmeyeceğini düşünür.  Bunu kendisine kimin yaptığını düşünür. Aklına gelen tek şey daha önceden kendisini kızıyla evlendirmek isteyen bir kadının daha sonra vazgeçmek isteyişle böyle bir şeyi yaparak kendisini de vazgeçirmek ve kabul etmemek için bahane uydurması olduğunu düşündür ve kadına bir mektup yazdı. Ancak kadın ona ne zaman isterse kızıyla evlenebileceğine dair mektup yazar. Böylece bunu yapanın bu kadın olmadığı anlaşılır. Adam böyle düşünceler içindeyken yolda bir yerde burnunu Bir Danıştay üyesi kılığında görür. Onu takip etmeye, ona yanaşmaya çalışır. Ancak burun, burunluğunu kabul etmez. Belli ki bu burun onu aldatmaktadır. Adam gazeteye ilan vermeyi düşünmektedir. Burnunu tanımlayacak onun kayıp olduğunu söyleyecektir. Onu görenler burnu yakalayıp kendisine getirecektir. Ancak gazeteciler bunu kabul etmez. Kendilerine başka canlılara dönüşmüş kayıp insanların çok geldiğini söyler. Adam çaresiz kalmıştır. Ancak birden polis müdürü kendisinin yanına gelerek bulduğu burnu kendisine gösterir. Köprüden burnun atılmış olduğunu, atananın da hapiste olduğunu söyler. Adam buna sevinir. Burnunu yerine koymaya çalışır. Ancak bir sorun vardır. Burun yerine oturmaz. Doktor çağırtır ancak doktur burun yerine yerleştirilmezse daha iyi olur der. Adam buna sinirlenir. Gelecek diğer sabah uyanır ve görür ki burnu tam yerine oturmuştur. Kovalev gelir onu tıraş eder ancak tutacak bir burun bulamaz.
FAYTON
Adı bilinmeyen bir kasaba oldukça sıkıcı ve durgun bir yerdir. Ancak bir süvari alayının oraya taşınmasıyla kasabanın havası çok değişir. Her tarafta subay ve askerler bir şeyler yaparlar, bir eğlence düzenlerler. Yine de bu kasabada da birkaç soylu vardır. Üstelikte bu soylular kasabada düzenlenen eğlenceleri kaçırmazlar. Bir gün bu kasabaya gelen süvari alayının komutanı general, oldukça büyük bir eğlence verir. Bu eğlenceye kasabanın tüm soyluları katılır. Pitagoraviç çertokutski de bu soylulardan biridir. Çertokutski generalle sohbet eder. Bu arada mesele arabalara gelir. Ve general araba konusunda yoksun olduğunu söyler. Çertokutski ise kendisinin çok güzel ve pek ferah ve oldukça para eden bir arabası olduğunu söyler ve onu yarın kendi evine şölene davet eder. Adam da eğer subaylarını da çağırırsa geleceğini söyler ve anlaşırlar. Ancak çertokutski generalin şöleninde o kadar içer ki eve zar zor götürürler ve gittiğinde saat sabahın dördü olmuştur. Bu adamın da oldukça genç ve güzel bir karısı vardır. Sonraki sabah karısı onu her ne kadar uyandırmaya çalıştıysa da adam uyanamaz. Derken saat öğleden sonraya doğru gelir. General ve subaylar onun evine gelir. Karısını o kadar adamın kendi evine geldiğini görür ve kocasını uyandırır ve kocası onları şölene davet ettiğini hatırlar ama uyanamadığı için hiçbir hazırlık yapmamış , yaptırmamıştır. Bunun üzerine telaşlanan adam hizmetçilerine ve adamlarına onlara kendisinin evde olmadığını ve ancak yarın gelebileceğini söylemelerini ister. Adam da her ihtimale karşın kendini en güvenli en zor bulunabileceğini düşündüğü generale bahsettiği Faytonun içinde saklar. Adamlar gelir ve hizmetçiler efendilerinin evde olmadığını söylemeleri üzerine, hem kendilerini davet edip hem de geri çevirdikleri için kızarlar ama yine de en azından adamın bahsettiği faytonu görmek ister. Hizmetçiler general ve subayları arabanın yanına götürürler. Derken adamlar arabanın bahsedildiği gibi iyi olmadığını ve söylenen değerde olmadığını düşünürler. Derken general Çertokutskiyi arabanın içinde görür, kendilerine yalan atıldığını anlar ve oradan gider.
PALTO
Akakiy Akakiyeviç bir bakanlıkta yazıyı temize çeken bir memur olarak çalışmaktadır.Kendisi oldukça pasif, hor görülen ve varla yok arasında hayatını devam ettiren biridir. Parasal olarak da çalıştığı ancak kendisine yetmektedir. Kendisi bir kiralık dairede kalmakta, daha doğrusu kiralık oda da kalmaktadır. Bu adam işi sever, onu hiç aksatmaz evde dahi bu işi yapar. Başka da bir sosyal hayatı da yoktur. Petersburg sokakları çok ayaz olur. Adamın paltosu da çok eskidir, yıpranmıştır. Adam paltoyu tamir ettirmek ister. Ancak terzi ne yapılırsa yapılsın paltonun tamir edilemeyeceğini ancak yenisinin diktirilebileceğini söyler. Akakiy her ne kadar tamirde ısrarcı olsa da bunu beceremez ve yenisini diktirmeye karar verir. Ancak terzi bu palto için servet istemektedir. Akakiy biriktirdiği tüm parayı verse bile bunu karşılamayacaktır derken işyerinden bir ikramiye alır ve palto parası çıkar. Terzi her ne kadar paltoyu ipek ve diğer sağlam maddelerden yapacağını söylese de paltoyu diğer malzemelerle yapar. Ona teslim eder. Palto onu bambaşka bir insan yapmıştır. Ki zaten paltoyu görenlerin ona bakışı değişir. Adam birden özgüvenli biri oluverir ve adam paltoyu gözü gibi korur, sakınır. Derken işyerindekiler paltonun şerefine kendilerine bir çay ısmarlamasını söyler adam bunu kabul etmez ama onun şube müdürü tüm çalışanları kendi evinde şölene davet eder. Herkes orada toplanmıştır.Akakiy gitmek istemez ama onu ısrarla oraya isterler ve o da gider ancak şölen henüz bitmemişken eve gitmek ister. Çıkar gider derken yolda bir serseri grubuyla karşılaşırlar ve serseriler onun paltosunu çalar. Olaylar gerçekleşirken karşıda bir polis memuru vardır akakiy ona serzenişte bulunsa bile polis memuru hiçbir şey görmediğini söyler. Adam komisere gideri komisere zar zor ulaşır. Komiser kendisini suçlar. O saatte niye orada bulunduğu, uygunsuz yerlere gitme ve uygunsuz şeyler yapabiliyor olasılığı olduğunu söyler böylece adam umudunu kaybeder. Derken adam tek çare olarak büyük adama başvurmayı düşünür. Adam zar zor büyük adamın yanına gider meşgul olmamasına ve arkadaşıyla sohbet etmesine rağmen meşgul olduğunu söyler oraya gider. Ama büyük adam kendisine saygısızlık yapıldığını söyleyip onu çok kötü azarlar ve onu eli boş gönderir. Adamın umutları tükenmiştir derken hastalanıverir ilk defa olarak işe gitmez. En sonunda da ölüverir. Bunu duyan büyük adamın vicdanı sızlamıştır birazcık. Bu olaydan sonra o yörelerde bir hayaletin göründüğü ve paltolara el konulduğu hikayeleri duyulur derken bizim büyük adam hayaleti görür çok korkar hayaletin Akakiy olduğunu görür. Akakiy onun paltosunu alır ve artık hayalet hikayeleri azalmaktadır.

Gogol-ivan ivanoviç ile ivan nikiforoviçin öyküsü


İvan ivanoviç ve ivan nikiforoviç Mirgorod kasabasından ünlü, soylu ve varlıklı kişilerdir. Bunların her birinin birer çiftliği ve hizmetçileri vardır. Ve çiftlikleri de yan yana bulunur. Ayrıca bunlar bulundukları kasabada birbirlerine olan bağlılıkları ve dostluklarıyla da ünlüdür. Aralarında böyle bir arkadaşlık olmasına rağmen bunlar birbirlerinden farklı kişiliklere sahiptir. İvan İvanoviç isteyebileceği her şeye sahip biri olarak bunun dışında var olabilip sahip olamadığı şeyler hakkında düşünür. Bu sırada komşu çiftliğinde yani İvan Nikiforoviçin çiftliğinde hizmetçi kadının kurutmak için dışarı çıkartmış olduğu çamaşırlarla beraber bir tüfek de görür. İçinde bu tüfeğe sahip olma isteği doğar. Arkadaşının evine gider ve önce tüfeği kendisine vermesini ister. Arkadaşı bunu kabul etmeyince karşılığında boz domuzunu da vermeyi önerir derken buna ek olarak 2 çuval yulaf vermeyi önerir. Ama İvan Nikiforoviç bunu kabul etmez. İvan İvanoviç bu isteğinde ısrarlı davranır ve aralarındaki konuşma tartışmaya döner. Derken Nikifoviç arkadaşına kaz der. İvanoviç bu söze çok içerler ve aralarında ilişkinin tamamen bittiğini söyler. Aralarındaki ilişki bozulmuş, birbirleriyle konuşmaz ve daha önceden birbirlerinin çiftliklerine hizmetçileri rahat rahat gidebildiği halde artık bu bile bozulmuştur. Derken Nikiforoviç’e Agafiya Fedoseyevna adında bir kadın Nikiforoviç’e misafir olur. Kadın onun İvanoviç’le olan ilişkisini daha da kötüleştirecek tavsiyelerde bulunup onu doldurur. Bu arada Nikiforoviç İvanoviç’in çiftliğinin girişine yakın bir yerde kaz kümesi yaptırır. İvanoviç bunu kendisine hakaret olarak görür. Gece gizlice bu kümesi yıkar. Böylece her ikisi de Mirgorod mahkemesine başvurur. Birbirlerini suçlayan dilekçe yazar. Bunu gören diğer insanlar çok şaşırır. Nikiforoviç’in dilekçesi mahkemeye ulaşır ulaşmaz. Boz bir domuz gelip dilekçeyi kaçırır. Bu domuz İvanoviçindir. Bu olay aralarınki boşluğu daha da derinleştirir. Yargıç ve polis müdürü her ne kadar onları barıştırmaya çalışsa da başarılı olamazlar. Derken dava yargıtaya taşınır. Aradan da 2 sene geçmiştir. Polis müdürü bir balo verir. Baloya Nikiforoviç dışında herkes katılmıştır. Çünkü bu ikili biri bir yerdeyken diğeri oraya uğramaz olmuştu. Baloya katılanlar onları barıştırmak ister. Aralarından Anton Prokofyeviç adında ağzı iyi laf yapan biri seçilir ve Nikiforoviç’in çiftliğine gönderilir.Nikiforoviç İvanovicin orada olmayacağı güvencesiyle baloya gelmeyi kabul eder. Ama İvanoviç oradadır. Oraya vardığında kalabalık ikisini bir odada tutup birbirlerine ittirerek de barıştırmaya çalışır. İkili tekrar birbiriyle konuşur. Ama bir ara nikiforoviç kendisinin ona kaz demek dışında hiçbir şey yapmadığını söylediğinde İvanoviç çok sinirlenir ve kalabalık onların kavga edeceği korkusuyla onları serbest bırakıp barıştırmaktan vazgeçer. Derken aralarındaki dava süreci 10 seneyi geçmiştir. Her ikisi de sürekli olarak davanın çok yakın bir tarihte kendi lehlerine sonuçlanacağına inanmaktadır.

ŞEYTANLI GÖL GEORGE SAND


Germain hali vakti yerinde bir adamdır ama karısı bir gün hastalanıp ölür ve adam dul kalır. Marie ise daha 15 ‘de genç bir kızdır ve babası yoktur. Ailesi de yokluk içinde yaşamaktadır. Germain evlenmek için başka bir köyden bir kadın bulmuştur. Oraya doğru gidecektir. Marienin annesi de onu çalıştırmak ve eve biraz destek olması için onu başka bir evin hizmetçi olarak gönderir ve göndereceği yerde Germain’in gideceği yere yakındır. Bu yüzden de onu Germain’le birlikte göndermeye karar verir. Yolda giderlerken Marie o kadar sevecen o kadar masum gözükür ki Germain’e , adam küçük kıza aşık olur. Gittiği yerde evlenmediği düşündüğü kadın da o kadar kibirli ve kendini beğenmiş çıkınca da Marie’ye olan aşkı kabarır. Üstelik Marie çalışmaya gittiği evde oranın ağası tarafından ahlaksız bir teklifle karşılaşmıştır ve Marie oradan kaçmıştır. Germain onu ve onu yanındaki küçük çocuğunu bulur. Köye geri dönerler. Germain evlenme niyetini çok kişiye söylemiştir. En sonunda da genç kız da ikna olur ve evlenirler.

Ferenc Herczeg-Mavi Tilki


Oyun Pal adlı bir adamın Cecile adlı eşi olan bir kadınla ilişkisini anlatır. Adam kadından o kadar emindir ki karısıyla flört etmek isteyen adamların bahsini dahi eder. Ve adam karısıyla konuşurken o kadar rahat ki ikisi arasında böyle şeylerin konuşulması çok rahat bir hal almıştır. Günün birinde evine bir arkadaşı gelir ki bu arkadaş geçmişte bu kadına aşık olmuş biri ve hala da ona kur yapmaya çalışan biridir. Pal da çıkacak kitabının resim süslemelerini yapmak üzere Lencsi adında bir kızı evinde kalmaya davet eder. Kadına aşık olan bu Sandor kadının ismi kadınlarla duyulmuş olan bir adamla kocasını aldattığını düşünmektedir. Ve verilecek aşkam yemeğine de bu adamı davet eder. Kadının kocasının tam olarak aldattığı anlaşılamasa bile bu yemek esnasında Sandor tüm düşündüklerini dile getirir. Bunun üzerine kadın evi terk etmesi gerektiğini düşünür. Böylece bu evlilik yıkılmış olur. Kadının nereye gittiği bilinmese de Pal artık Lencsi ile bir ilişki yaşamaktadır. Sandor da en sonda Cecile karşı olan tüm duygularını açar. Ve onlar da bir ilişkiye başlarlar.

Çehov-Martı-Vişne Bahçesi


MARTI
Tiyatro oyunu olan bu eserde İrina Nikolayevna Arkadina oyuncu olan bu kadın Boris Alekseyeviç Trigorin adında bir yazarla ilişkisi vardır. Arkadina’nin oğlu Konstantin Gaviloviç Treplev ise oyunculuğa öykünüp oyunlar yazar ama annesi kendi oyunlarını beğenmeyip, onu alaya alır. Zengin bir çiftlik sahibinin kızı Nina Mihaylovna Zareçnaya ise oyunlarda oynamayı ister. Treplev bu kıza aşıktır. Ancak bu kız toplumca saygın görülen ve ün sahibi  yazar Trigorine aşıktır. Bu arada Treplev Trigorinden annesini kendisinden uzaklaştırdığı ve annesiyle olan ilişkisinden dolayı hiç sevmez. Treplev bir oyun yazar. Bu oyunda Zareçnaya da oynayacaktır. Ancak annesinin alaylamalarını gören Treplev oyunu yarıda bırakır. Ve kızar. O günden sonra da annesinden soğur ve yalnız bir yaşam sürmeye başlar. Bu arada Trigorin ve Arkadina oğlunun olumsuz tavırlarından kaçınmak için başka bir yere giderler. Ancak Zareçnaya evi terkedip Trigorine kaçmış onunla yaşamaya başlamıştır. Ancak Trigorin artık Zareçnaya’yı önemseyip onu bir kenara atmış ve Arkadinaya dönmüştür. Aradan iki sene geçer ve Zareçnaya Treplevle konuşur. Treplev onu sevdiğinden bahseder ama kız hala Trigorine aşık olduğunu söyler. Bunun üzerine Treplev intihar eder.
(annesinin oyunu alaya almasından sonra Treplev gider bir martı öldürür ve bunu Ninaya getirir. Trigorin martının içinin doldurulup saklanmasını söyler.)
VİŞNE BAHÇESİ
Andeyevna vişne bahçesi olan varlıklı bir kadındır. Bu kadının oğlu evlerine yakın bir yerde boğularak öldüğü için kadın o yerde bulunmaya dayanamaz. Yurt dışına gider. Bu kadın anya ve varya adında iki kız evlat edinmiştir. Kocası öldükten sonra bu kadın br adama aşık olur. Ancak bu adam sürekli bu kadından geçinen onu sömüren bir adamdır. Üstelik bu kadın para yönetimini bilmeyip har vurup harman savurur borç verir ki en sonunda borç içine gelir ve çaresiz bir duruma düşer. Oyunda lopahin adındaki bir tüccar eskiden ataları köle olduğu halde para kazana kazana en sonunda çok varlıklı biri haline gelmiştir. Borçlarından dolayı bahçeye ipotek gelir ve onun karşılığında borçlar ödenecektir. Ancak Lopahin kadına bahçeyi parça parça yazlıkçılara satıp borçları ödemesinin kendisi için daha karlı olacağını söyler ancak kadın bunu bir türlü istmez. En sonunda da bahçeyi açık artıtmaya çıkar ve bahçeyş satı n alan Lopahinin kendisidir. Böylecde Andreyevna sınıf düşüklüğü yaşamış daha önce lüks içerisinde yaşayan kızları ise başka uğraşlar bulmaya çalışır kadının kardeşi gayev bir işte çalışmaya başlar.

KORKUNÇ BİR GECE ANTON ÇEHOV


BERBER DÜKKANINDA
Kirli pasaklı bir berber dükkanında Makar Kuzmiç sabahın erken saatinde işyerinde temizlik yaparken içeri bir adam gelir. Bu adam Erast İvanoviç Yagadov'dur. Bunlar kendi aralarında hal hatır sormaya başlar. Bu adam Kuzmiçin vaftiz babasıdır. Ve sürekli olarak bedava burada traş olur. Sohbetlerinde Kuzmiç adamın kızı Anna Erostova'yı
sorar. Babası kızının geçen hafta nişanlandığını söyler. Bunu duyan adam şoke olur ve ağlamaya başlar. Kendisinin kıza ilgisi olup onunla evlenmek istediğini, daha
önce kızın annesiyle bu durumu konuşup onay aldığını söyler. Ancak adam kızın nişanlısının zengin biri olduğunu ve bunun kaçırılamayacağını söyler. Berber her ne kadar
onu traş etmeye çalışsa da onu traş edemez ve yarın gelmesini söyler. Saçları yarım traşlanmış adam yarın sabah gelir. Ama bu sefer berber önce para der. Bunun üzerine
İvanoviç hiç bir şey demeden oradan çıkar, bir daha gelmez. Saçlarını da başka bir yerde traş ettirmeden diğer yarısının uzamasını bekler.
MEMURUN ÖLÜMÜ
Bakanlığın birinde yazman olarak çalışan İvan Dimitriy Çerviakov, günün birinde tiyatrodayken birden hapşırır ve bu hapşırmasıyla önünde olan adamın başını silmesini görerek onu rahatsız etmiş olduğunu anlayarak özür diler. Öndeki adam daha üst düzey memur Brizjalov’dur. Adam önemli olmadığını söyleyip geçer ama Çerviakovun içi rahat değildir. Çıktıklarında tekrar adamın yanına gelir olanları hatırlatır ve yine özür diler. Adam ise Çerviakovun yaptığına anlam vermez ve onu hiç umursamaz. Adam ise yaptığı kabalığı bir türlü unutamayarak sonraki gün adamın ofisine gider. B ise artık delirir nerdeyse, ona kızar. Sonraki gün Ç yine oraya gider. B artık bunalmıştır. Eve gider. Kendini yatağa atar ve bir daha kalkamaz. Can vermiştir.
YARAMAZ ÇOCUK
Yakışıklı bir çocuk olan İvan İvaniç Lapkin ve çok güzel bir kız olan Anna Semyonovna Zamblistkaya günün birinde balık avlamak ve daha çok da yalnız kalmak için nehir kıyısına gelirler. Bu arada oğlan kıza aşkını açıklamış ve öpüşmeye başlamışlardır. Onların öpüşürken birden nehrin içinden Lapkin’in kardeşi Kolya görünür. Kolya onları şikayet etmekle tehdit eder. 1 ruble verirlerse kimseye söylemeyeciğini söyler. Çocuk 1 rublesini alır. Artık bundan sonra da sürekli onların peşindedir. Onlardan her türlü para ve hediye alır. Ta ki oğlan kızı isteyip taraflarda bunu onaylayınca iki sevgili çocuğun kulağına yapışır ve asıl mutluluğu o andan itibaren yaşadıklarını düşünür.
HEP DİLİMİN YÜZÜNDEN
Genç ve yoksul bir adam, çok güzel ve zengin bir kız olan ve aynı zamanda da kendisine aşık olan kızla abuluşur. En sonunda ona açılıp onu çok sevdiğini söyler. Kız da bunu olumlu karşılar. Ancak çocuk kendileri arasındaki maddi ayrımlardan bahseder. Eğer ki kendisiyle evlenirse yoksul biriyle evlendiğinden eski alışkanlıkları ve lüksü bırakması gerektiğinden bahseder. Kız ise kendi parasının kendilerine yeteceğini söylemekte ve bunda inat etmektedir. Ama genç adam çoşmuştur, konuştukça konuşur. İçinden de kızın parasının kendilerine yeteceğini düşünüp, bir an önce onunla evlenip paralara konmayı düşünür. Bunun üzerine kız alar, kalkar ve ikisinin evlenemeyecinin genç adamın söylediklerine hak verdiğini söyler. Genç adam ise ortada yapayalnız kalır.
SÖĞÜT AĞACI
İki şehir arasındaki posta yolunda artık yıkılmaya yüz tutmuş bir değirmen söğüt ağacının gövdesine dayanarak ayakta kalmaktadır. Söğüt ağacı da oldukça büyük ve yaşlıdır. Arhip denen bir adam ise sürekli bu söğüt ağacının altına gelir ve orada balık avlar. Artık iyicene yaşlanmış adam geçmişte orada gördüğü bir olayı anlatır. Bir gün posta arabası o yol üzerindeyken durur. Arabacılardan biri demir çubukla diğer arabacıyı öldürür ve Arhipi farketmeden ağaç kovuğuna bir çanta koyar. Arhip ise cinayete tanık olmuştur. Sonradan cinayetin araştırılması için oralarda araştırma yapılır ama bir şey bulunamaz. Adam vicdan azabı içerisinde çantayı oradan çıkarıp yetkililere götürür. Götürdüğü yerde adamlar önce çantayı alırlar ondan. Aradan on dakika geçtikten sonra çantayı ona geri verip burasının Maliye bürosu olduğunu, polise gitmesi gerektiğini söylerler. Çantayı geri alan adam çantanın hafiflediğini düşünür. Adam çantayı polise verir. Polis çantaya bakar ama çantanın içi boştur. Böylece bundan bir şey çıkmaz. Sonraki günler Arhip yine söğüt ağacı altındayken o arabacı adam gelir. Çantayı arar ama bulamaz. Arhip çantayı polise verdiğini söyler. Bunun üzerine arabacı Arhipi döver. Bundan sonra da o da o söğüt ağacının çevresindedir hep. Günün birinde artık o adamın vicdana azabı dayanılmaz hale gelir ve karakola gidip her şeyi itiraf ederler. Ama polis adamın sarhoş olduğu için kendini suçlu gördüğünü düşünür. Ve onları serbest bırakır. Böylece arabacı kendine nehire atarak intihar eder.

KALE GİBİ KADIN
Uzaklardan kocasından gelen mektupla sarsılan kadın, çiftliğinin satıldığını ve ellerinde para kalmadığını ve kendisinin de Odesa’da olduğunu söyler. Bunun üzerine kadın afallar, ne yapacağını bilemez. Kocasının kendisini aldattığını ve malını mülkünü de yediğini düşünür bu arada konuklar gelmeye başlar. Kuzeni emekli general, emekli profesör, yazlıkçı komşular. Tüm bu keşmekeş içinde kadın dalgın kimseye odaklanamayıp kocasının mektubunu düşünür.
NASIL EVLENDİĞİMİN RESMİDİR
Anne ve babası genç adamı Zoya Andreyevnayla evlendirmek istemektedir. Ancak hem genç adam hem de Zoya isteksizdir. İkisinin başka sevgilileri vardır ve ikisi de bunu bilmektedir. Kendileri en sonunda evlenmyeceklerini ailelerne anlatmak için gittiklerine anne-babaları bunu tine kavul etmez. Ve onları evlendirir. Evliliğin ilk yıllarında zorluk çekmiş olsalar da sonraları birbirini sevip aymaya başlamışlardır.
KORKUNÇ BİR GECE
Panihidin daha önce başından geçmiş bir olayı anlatır etrafındakilere. Zamanında fırtına ve yağmurlu bir gecede arkadaşlar bir araya toplanmış. Ruh çağırma seansı yapmaktalar. Çağırdıkları ruh da sipinoza’nın ruhudur. Spinoza Panıhidin’e bu gece öleceğini söyler. Seanstan sonra herkes evine gider. Ama Panihidin çok korkmuştur. Eve zar zor giden Panihidin evde ışık yaktığında odanın ortasında bir tabut görür ve çok korkup kendini dışarı atar. Bir süre o fırtna ve yağmurda dışarıda bekler. Eve gitmeye cesaret edemez. Bir arkadaşının evine gitmeye karar verir. Gittiği yerde arkadaşı evde değildir ancak Panihidin içeriye girdiğinde yine bir tabut görür. Ve artık gördüğünün göz yanılsaması olduğunu zanneder buna rağmen çok korkar. Derken başka bir arkadşına gider ki orda da aynı şey vardır. En sonunda cesaretlerini toplayıp tabutun yanına giderler. İçinde bir mektup vardır. Mektupta da arkadaşının tabutçu akrabasının ekonomik olrark zor günler geçirdiği, tabutlarına haciz geldiği ve  bu yüzden de tabutları tanıdık herkese gönderip zamanı gelince geri alacağını söyler.
YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDU
Konuşurken oldukça kaba saba olan bir adamın mahkemeye verilmesi ve mahkemeye verildikten sonra da özür dilerken çok kaba bir dil kullanan bir adama verilen cezayı anlatır bu öykü.
ÇIKAR İÇİN EVLİLİK
Evlenmekte olan bir adamın bu arada oradakilerle konuşması sonucu onların cahil olduğu izlenimi vermesi sonucu ve evliliğin de çıkar sonucu bir iş olduğunu söylemesiyle damadın onu kovması , bunun üzerine adamın hediyelik olarak verdiği parayı geri alması, sonraki gün evlilikten sonra kararlaştırılan 1000 ruble yerine 900 ruble çeyiz verilmesiyle ortalığı birbirine katan damat ve damadın siniri sonucu kuş tüyü yatağı parçalaması ve gelinin bu kuş tüyü yatağı yüzünden ağlaması.
YAŞAYAN TARİHLER
Öyküde eski günlere özlem duyan adamın bunu yaparken de zaman ölçütü olarak çocuklarının yaşlarını alıp, eskilerin hep daha iyi olduğu vurgulanır.



UNVANLAR KALDIRILDI
Rusya da yeni bir yasa çıkartılıp, tüm askeri unvanların değiştirildiği ve bazılarının da kaldırılması ayrıca sivil hayattaki rütbelerde de değişikliğe gidilmesi rütbesini kaybetmesi sonucu eski bir astsubayın bunu kabullenememesi.
ÇİZMELER
Bir otelde çizmelerini boyatmaya bırakmış bir adamın çizmelerini istemesiyle, uşağın çizmeyi yanlış odaya bırakması sonucu başka bir çizme giymesi sonucu çizmesini bulmak için o odada bulunan adamı bulup bunu istemesi. O odadaki adamın evli bir kadınla birlikte olması ve o anda kocasının orada bulunması. Böylece evli bir kadına iftira atılması. Çizme arayan adamın koca tarafından dövülmesi.
ATLA İLGİLİ SOYADI
Dişi acıyan adam ne ilaç kullanırsa kullansın acı çekmeye devam eder. Uşaklardan biri başka bir yerde bir adam bulunup, dişe üflediği gibi acıyı geçirttiğini söyler. Ona mektup yazmak istemektedirler ama adamın ismini bir türlü hatırlayamaz. Ama isminin bir atla ilişkin olduğuna emindir. Günler geçer herkes bütün atla ilgili isimler söyler. Ama doğru isim onlar değildir. En sonunda adam dayanamaz. Dişini çektirip kurtulur. Bu arada isim uşağın aklına gelmiştir. Yulafoviç.
YOLUNU ŞAŞIRANLAR
Zil zurna sarhoş olan iki adam eve gitmeye çalışırlar ama gittikleri yer evlerine uzak bir kümestir. Oraya girdiklerinde tavuklar kaçışır, hayvanlar böğürür. Bunun üzerine etraftaki insanlar polis çağırır.
KUNDAKÇI
Tren raylarından somun çalan adamı hakim sorgular. Ama adam somun çalmanın kimseye zararı olmadığından dem vurur. En sonunda da hapis cezasına çarptırılır.
PRİŞEYEBEYEV BAŞÇAVUŞ
Başçavuş herkesi istediğini yaptırmak isteyen, hep en doğruyu bilip insanlara bunu yaptırmaya çalışan biridir. Bunun üzerine adam şikayet edilir. Ama o hala diğerlerinin bir şey bilmediğinden bahseder.
AH ŞU İNSANLAR
Tren kondüktörü trende biletlere bakıp işini yapmaya çalışmaktadır. Biletini kontrol etmek için adamın birini kaldırır. Adam uyumak için ilaç aldığını, kendisinin ise onu rahatsız ettiğini söyler. Bunun üzerine aralarında tartışma başlar. İkinci sefer, tren şefi geldiğinde adam yine oraya gider ve her ne yapıyor ise bunun görevi olduğunu söyler ve eğer inanmazsa şefine sorabileceğini söyler. Ama adamı yeniden uyandırmıtır. Bunun üzerine etraftaki insanlar buna tepki vermiştir.
BU KADARI DA FAZLA
Adamın biri kasabasına gitmek için zar zor bir posta arabası bulur. Yolda giderlerken yanında çok para olduğu için de yolcu kendisinin soyulmaktan korktuğu için yanında olmamasına rağmen silahlar olduğunu, kendisinin çok güçlü kuvvetli olduğundan bahseder. Bunun üzerine arabacı korkar ve kaçmaya başlar. Adam tek başına kalır, üstelik yolu da bilmez. Bunun üzerine oralarda bir yerde saklanan adamı çağırır, kendisinin şaka yaptığını söyler ve arabacı tekrar gelir.
YAŞLILIK
Adamın biri doğup büyüdüğü kasabaya gelir. Orada boşanma davasını almış olan avukatla konuşur. Avukatın söylediğine göre o zaman karısının istediği miktardan çok daha fazla para istemiş olup, fazlasını kendi cebine indirmiştir.
AYYAŞIN İLACI
Ünlü bir tiyatro oyuncusu gösteriş içinde çağrıldığı kente gelir. Ancak adamın birden ayyaşlığı tutmuştur ve oyunda oynayamaz. Bunun üzerine ayyaşları iyileştirdiği söylenen bir adama götürülür. Adam ona bir güzel dayak atar. Akşama kadar hırpalar onu. Ama sonuç yoktur. Üstelik bu işlemin bir hafta devam ettirimesi gerektiğini söyler.
ÇEYİZ
her şeyden önce çeyizi düşüne kadın.